Diziye başlayalı yarım saat bile olmamıştı ki dünyanın en uyuz kardeşlerinden biri olma özelliğini gösterebilen kardeşim enseden akan sinir bozucu bir su damlası misali oturma odasına damladı.
Tahmin ettiğim üzere üst kattaki bilgisayarda fifa oynamaktan sıkılmış, diz üstü bilgisayarı ele geçirip cod oynamak istiyordu. Birbirimize attığımız sinir bozucu bakışlardan sonra baklayı ağzından çıkardı. Normalde olsa onu kesinlikle kovardım ama canım tartışmak ve ağrıyan başımı daha da ağrıtmak istemiyordu. Elime defterimi alıp çiçek kaplamalı sütlü kahve rengi kadife koltuklarımızdan birine oturdum. Telefonu ve kulaklığı yanımdan ayırmazdım. Kulaklığı taktım ve him-join me in death'e bastım. Ayrıca erkek arkadaşıma meşgul olduğumu belirten bir mesaj attım. Tamam, bu iyi bir sevgilinin yapacağı türden bir şey değildi fakat ona bir iki saatliğine yalnız kalmak istediğimi söylesem saniyede on bin beş yüz trip atar, başımın etini yerdi.Bu ilişki o kız gibiydi bense fazlasıyla erkeksiydim. Çok rahat bir yapım vardı, insanlarla çok samimi olmayı da sevmezdim. Zaten kimseyecde kolayca ısınamazdım. Aile bireylerim bile son derece ketum biri olduğumu düşünürdü.
Apocalyptica-Path... Sandra'nın sesinin yarattığı etkiyle düşünmeye devam ettim. Benimvde her insan gibi birkaç yakın arkadaşım vardı elbette. Onlar tarafından da iyi kalpli,çocuksu,ketum fakat geveze olarak adlandırılmıştım. Beni sadece en yakın arkadaşım tanırdı. Erkek arkadaşım hatta anne babam bile beni bir türlü anlayamazken,o, bir bakışımdan o anki ruh halimin bir portresini bile çizebilirdi. Ancak Murphy yasalarına uygun olarak benden kilometrelerce uzaktaydı.
Black Veil Brides-in the end... Ben niye varım, hayattaki amacım ne, önceliklerim neler türü soruları düşünmeme neden olan şarkı...
İçimi çektim ve mutfağa su içmeye gittim. Suyumu içtim ve daha sonra 33 mililitrelik cam şişeyi ağzına kadar doldurdum. Az su içen biriydim,bazen iki gün boyunca sadece yarım bardak suyun bana yettiği olurdu.
Elimdeki cam şişe ile tekrar oturma odasına gittim. Kardeşimin arada bir attığı rahatsız edici bakışlara aldırmadan telefonun müziğini kapatıp kulaklıkları çıkardım ve televizyonu açtım.
Cnbc-e'de Rizzoli ve Isles olduğunu görünce yüzüme bir gülümseme yayıldı. O ikili bana en iyi arkadaşımı ve onunla olan dostluğumuzu hatırlatıyordu. Sol tarafı omzuma sağ tarafı çenemin hemen altına gelen arkası ise ensemin hemen altındaki her yanından asimetriklik akan kumral saçlarım, griye çalan ve her daim merakla etrafı izleyen gözlerim ve kıyafet seçimndeki renk takıntımla ben Isles'tım. Sıla ise uzundu, esmerdi ve son derece güzeldi. Benim çocuksu tavırlarımı ve gevezeliğimi onun sessizliği ve olgunluğu kapatırdı. Biz onunla bir çeşit ying-yang idik sanki. Seni özledim dostum,diye mırıldandım.
"Bu diziyi ben de severim."
Duyduğum sesle yerimden sıçradım. Bir erkek sesiydi,kesinlikle bir erkek sesiydi. Kalın, güçĺü ve -itiraf etmek zorundayım- çok çekici bir sesti. Deli gibi sağa sola bakındım, emindim onu duymuştum, o ses kafamın içinde yankılanmıştı. Kardeşimin dikkatini çekmiş olmalıyım ki bana baktı ve ne oluyor der gibi başını salladı. Sen de duydun mu, dedim heyecanla. Neyi duydum mu, dedi tuhaf gözlerle beni süzerek. Sesi duymadın mı, dedim fakat kardeşim onnla dalga geçtiğii sanmış olmalı ki abla beni sinir etme ya ses falan yok iste hayır duymadım, dedi. Cevap vermeden yüzümü buruşturdum. Belki de Eren haklıydı, belki de uyku saatim çoktan gelmişti. Televizyonu kapattım ve odama gidip kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Gençler çok geç oldu biliyorum beni affedin. Şifremi unutmuştum ayrıca sınavlarım vardı ve ailecek bazı sorunlar yaşadık. Bundan sonra düzenli yazacağım. Hikaye daha yeni başlıyo her şey bu bölümden sonra başlayacakkkk :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şizofrenin Not Defteri
ParanormalGece sadece basit bir kızdı. Değil mi? Hikayenin kapağına mı inanacaksın yoksa hikayede anlatılana mı?