Yatağımın üstünde bağdaş kurmuş, önümdeki meyve tabağında bulunan üzümleri avuçlayarak ağzıma dolduruyordum. Kalın kabukları vardı, son derece yeşillerdi ve limondan bile ekşilerdi. Ama onları ağzıma doldurmazsam ya küfredecek (ki bir kıza hiç yakışmıyor) ya da ağlayacaktım.
Anneme söylediğimde, o kulaklığı hiç çıkarmadığından ve dinlediğin o cazırtılı şeylerden dolayı oluyor olabilir mi, demişti.
Gözlerimi kapattım ve aptal baş ağrısını unutmak için müziğe yoğunlaştım.
Biliyordum, baş ağrısının sebebi müzik değildi, içimde sinsi bir yılan misali gezinen ürpertinin sebebi hele hiç müzik değildi. Birdenbire pencere açılmışçasına bir soğuk vurdu yüzüme ve bana ,sen misin beni yok sayan, dermişçesine bir ağrı dalgası kafatasıma çarpıp beynimin içinde dolaşmaya devam etti.
Acının neden olduğu sinirle açtım mavi mi gri mi yeşil mi, ne renk olduğu asla belli olmayan gözlerimi.
Tuvalete gitmem gerekti. Hem de acilen... Ama içimdeki o isim koyamadığım ürperti buna izin vermiyordu. Kendi kendime konuştum : Üç yaşında mısın kızım?
Yavaşça ayağa kalktım, ürkek adımlarla kapıya yaklaştım ve odamın kapısını yavaşça açıp karanlık koridora bakmamaya özen göstererek odamın çaprazındaki tuvalete daldım.
Ellerimi yıkarken, içimdeki dalgacı taraf ve olgun taraf halime gülüyordu. Kapıyı açış şeklimi, yürüyüşümü hatırlatıp duruyor ve kahkahalar atıyorlardı. Eğer başım ağrıyor olmasaydı ben de onlara katılırdım.
Odama giderken içimde koridora bakma isteği uyandı. Arkamı döndüm ve birden karanlıkta bir siluet gördüğümü sandım. Uçar adımlarla kendimi odaya attım. Kendi kendimi korkutmayı başarmıştım. Sağol salak, dedim sesli bir şekilde.
Derin bir nefes aldım ve kitaplığımdan rastgele bir kitap aldım. Çok ve hızlı okurdum. Bu iyi olan tek özelliğimdi neredeyse ve insanların beni inek olarak etiketlemesi dışında bir halta yaramıyordu. Bir oturuşta 600 sayfa okuyabiliyordum çok rahat ve bu sadece üç buçuk-dört saatimi alıyordu. Biraz kitap okuduktan sonra -ki aslında pek odaklanmamıştım- derin bir nefes aldım ve odamı izlemeye başladım. Turuncu ve yeşil renklerinin hakim olduğu oda belli bir müddetten sonra gözlerimi yormaya başlıyordu fakat annemin zevki olduğu için ses çıkartamıyordum.
Çocukça korkumu bastırarak oturma odasına geçtim. Bizimkiler yani ailemin geri kalanı üst kattaydı. En sevdiğim dizilerden olan (bir günde 8 bölüm izlemişliğim var) vampir avcısı Buffy'i açtım. (Evet eskilere hayranlık duyuyorum, beni yakaladınız.) Dizinin başlamasıyla keyifli bir şekilde söylendim : Aptal baş ağrısı kimin umrunda?
Vote, yorum artık ne olursa... Aslında pek önemsemiyorum bunları ama cidden kendi kendime yazdığımı düşünmeye başladım. İyice şizofrene bağladım gençler. Okuyanlara da çok teşekkürler. (Çok klişe biliyorum lütfen orjinal bir yazıymış gibi düşünün)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şizofrenin Not Defteri
ParanormalGece sadece basit bir kızdı. Değil mi? Hikayenin kapağına mı inanacaksın yoksa hikayede anlatılana mı?