Sesi kulağıma ulaştı. Oradan belli bir yolu izledi. Ancak bu sefer beynime iletilmekle yetmedi ve vücudumun diğer kısımlarına da iletildi. Titrediğimi fark ettim.
Bu ses nasıl olur da benim beynimde yankılanan sese bu kadar benzerdi? Tam olarak aynısı değildi belki de. Sonuçta net hatırlayamıyordum.
Sena'nın çekiştirmesiyle ayakta dikildiğimi fark ettim. Hoca muzip şekilde gülümseyerek, yeni kızımız daha şimdiden dalıp gidiyor galiba, dedi.
Sesinin yarattığı kafa karışıklığı arasında gözlerimi yüzüne değil de kırmızı-siyah kravatına dikerek cevap verdim.
" Ben özür dilerim ben."
Kurduğum cümlenin ne kadar saçma olduğunu yerime otururken fark ettim.
Hafifçe gülümsedi ve derse giriş yaptı. Kaldırma kuvvetiydi konu. Dinlemeye çalışıyordum ama sesini duydukça kafamda neden, nasıl, niçin türü sorular yüzüyordu.
Günü zor bitirdim. Servise kendimi attığımda sabah ikişer antidepresan mı alsam acaba, bu hoca benim hayal ürünüm mü yoksa, gibisinden şeyler düşünüyordum. Birden bir deli cesareti içimde belirdi ve hocayı takip etmeye karar verdim.
Tabii bugün bunun için geç kalmıştım. Üstelik bir arabam bile yoktu. Yani ne diyecektim?
"Merhaba Servisçi abi, fizik hocamızı takip eder misin? Bu insanları daha sonra evlerine bırakırsın."
Ofladım ve kafamı servisin nemli ve soğuk camına yasladım. Ancak kafam saniyede 40 kere servisin camına çarpınca kaldırmak zorunda kaldım kafamı ve servisteki iğrenç şarkılar eşliğinde yolu izlemeye devam ettim.
Servis tam bir ara sokaktan geçiyordu ki hocayı gördüm. Kulagında beyaz kulaklıklar vardı. Tek eli siyah cantasını tutuyordu. Öteki eli ise paltosunun cebindeydi. Dur abi, dur,diye böğürürken ayağa kalktım ve tuhaf bakışları üstüme topladım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Şanslı günüüm, diye düşündüm içimden. Abi neye ugradığını şaşırmış bir şekilde , seni burada indiremem Gece , az ilerideki ışıklarda bırakayım seni, olur mu, dedi. Işıklar hocanın gidiş yönüyle aynı yönde olduğu için , tamam, diyerek kafamı salladım. Servisteki birkac kişinin bakışlarına aldırmadan ayakta dikilmeye devam ettim. Yaklaşık 20 metre sonra durdu abi, indim heyecanla ama ne heyecan!
Montumun şapkasını kafama çekip beklemeye başladım. Bekledim ,bekledim, hoca yok. Nerede bu adam diye düşünüp tırsmaya basladım. Sokak dümdüz ilerliyordu yani bir yerden dönmüş de olamazdı. Ya bu apartmanlardan birisi onun eviyse diye düşündüm ve kısa süreli bir paniğin beni ele geçirmesine izin verdim. Telefonum yanımda degildi ve burasının evime cok uzak olduğu dışında bildigim baska bir şey de yoktu. Sıkıntıyla botlarımı izlemeye basladım. Sol botumun kenarına ilismis olan camuru kazısam mı diye düşünürken hoca önümden geçti. Sevinç çığlığı atmak istedim. Hem onu takip edebilecektim hem de hocanın yakınımda olmasi kaybolma korkumu engellemişti. Beni fark etmedigi için normal bir şekilde yürümeye basladım. Aramıza birkaç kişi girmişti. Böylesi daha iyi diye düşündüm. Biraz daha ilerledik ve bir kavşağa geldik. Oradan sarı binaların bulunduğu bir yerin önünden geçip küçük bir dükkan, gençlerin bulunduğu bir kafe (Mavi kafe) , bir berber ve bir sucunun bulunduğu bir araya girdik. Ister istemez tırmıştım çünkü bizim haricimizde bir kişi vardı sokakta sadece.
Hem fark edilmekten korkuyordum hem de hocanın daha da ara yerlere girmesinden korkuyordum. Ne yapmalıyım diye düşüneyim dedim ancak beynim her panik anında yaptıgını yapmış , yani düşünmeyi bırakmıştı.
Biraz daha yürüdük, saat geç olmuştu. Annem şimdiden kayıp ilanımı bastırmıştır, dedim içimden ve o an acaba kaybolsam hangi fotografımı bastırır, diye düşünmeden edemedim. Doğru düzgün fotografım da yoktu ki.
Hoca birden durup arkasını dönünce tabiri caizse mal gibi kaldım.
Ya yorulmadın mı sen, dedi.
Ha, diye cevap verdim olayın şokuyla.
Epeydir yürüyoruz diyorum, yorulmadın mı, diye tekrar etti bezgin bir şekilde. Yine de siyaha yakın gözlerinde muzip bir ışıltı vardı ya da ben miyop astigmat olduğum için öyle bir ışıltı var sanıyordum.
Geriye dogru koşmak ya da bilmiş bir şekilde seni takip etmiyorum ki diye cemkirmek isterken sadece , cidden yoruldum, diyebildim. Güldü. Cekingen adımlarla yanına gittim. Yanaklarımdan alev fışkırıyor gibi hissettim.
Beni niye takip ediyorsun Gece?
Evet, o malum soru sorulmuştu. Bilmiyorum, dedim sadece. Nasıl bilmiyorsun dedi ve kaşlarını havaya kaldırdı. Gür kaşları vardı ancak birleşik ya da şekilsiz değillerdi.
Bakışlarımı yere diktim. Tam cevap verecektim ki sorun değil, dedi. Gercekten mi dedim. Sesim fazlasıyla cırtlak ve rahatlamış çıkmıştı.
Evet,kızlar genelde yaşadığım yeri merak ederler. Sen ilk değilsin. Ama genelde nerede yasadıgımı sorarlar ya da ders vermemi rica ederler. Takip etmek pek akıllıca değil.
Bir dakika ya, dedim. Olduğum yerde durmuştum, sonra sinirim bozulmuş bir şekilde, nerede yaşadığın beni ilgilendirmiyor, dedim. O zaman niye peşimden geldin, dedi hafif bozulmuş bir tavırla. Anlatsam da inanmazsın, dedim ve ,seni kendini begenmiş sapık, diye eklememek için kendimi zor tuttum. Sonuçta notlarımı e okula o geçecekti değil mi? Üstelik bunun bir tezgah oldugu belliydi ve beni eve bırakması gerekecekti.
E bari şansını dene, belki anlarım, dedi. Yorgun bir şekilde, lütfen beni eve bırak, dedim. Offladı ve adresi biliyor musun diye homurdandı. Ben evin adresini verirken o kafasını salladı. Bunca yıldır bu şehirde yaşamama ragmen evimi bulamıyordum ve bu adam beni buraya yeni gelmiş olduğu halde eve bıracaktı. Ürperdim. Belki de evimi zaten biliyordu, belki de hep benimleydi, ya da daha da kötüsü kafamın içindeydi. Sen gerçek misin diye sormamak için zor tuttum kendimi yanında sessizce yürürken. Kulaklığının tekini sol omzundan sallandırmıştı beni duyabilmek için.
Beni nasıl gördün ,diye sordum. Omuz silkti ve pek yetenekli olduğun söylenemez, dedi. İstemsizce sırıttım.
Tüh, dedektiflik hayallerim suya düştü, dedim. Hafifçe gülümsedi.
Sonrası ise felaketti tabii. Endişeli bir anne, sinirli bir baba, bol bol trip ve azar. Hocanın servisi kaçırdıgıma ve yanımda telefonum olmadıgı icin onlari arayamadığıma, hocanın okuldan en son cıktıgı icin beni eve bırakmaya beni ikna etmesine dair açıklaması.
Kendimi yataga atmayi basardigimda saat 11di ve gözlerimi acamiyordum. Girmem gereken bir sınav vardı ve rakiplerim her saatlerini çalışarak degerlendiriyordu. Ben ise fizik hocamı takip ediyordum.
Ne parlak gelecek ama, diye mırıldandım ve uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şizofrenin Not Defteri
ParanormalGece sadece basit bir kızdı. Değil mi? Hikayenin kapağına mı inanacaksın yoksa hikayede anlatılana mı?