Kalbim sen yokken kan pompalayan bir organdı sadece benim için. Orada olduğundan bile haberim yoktu hissedemediğimden. Sonra sen geldin, kalbimin orada attığını hissettirdin bana. Orada sapasağlam durduğunu ve hızlı atabildiğini öğrettin. Peki hiç düşündün mü bu atan kalbimin sen gidince duracağını?Kaan'a döndüğümde hiçbir şey demeden beni izliyordu. Birbirimizi izlemeyi kesip Kaan'ı elinden tuttuğum gibi büyük, yuvarlak bir masanın arkasına kendimle beraber attım.
Şu an ölmenin ya da yaralanmanın sırası hiç değil.
Bir dizimi kırıp elbisemin bir bacağımı kaplayan kısmını yana attıktan sonra siyah, büyük bir banda koyduğum silahımı çıkarttım ve masanın arkasından bize yaklaşanları kestirmeye çalıştım.
"Ne yapıyorsun?" Kaan nihayet konuşabildiğinde kafamı ona çevirdim. "Yaşamaya çalışıyorum, sen?" Burnundan bir nefes verdikten sonra o da kendi beline sıkıştırdığı silahını çıkarttı ve masanın arkasını siper alarak karşıya bir yerlere nişan aldı.
"Kimseyi öldürmeye gelmedik, yaralasak yeter." dedikten sonra silahını hızlıca iki kere ateşledi.
Ben de bize yaklaşan bir adama nişan aldıktan sonra adamı bacağından vurdum.
Bir nişan alıp birini vuruyor bir masanın arkasına geri geçip bizi vurmalarını engelliyorduk. "Bu iş böyle olmayacak, yüz kişiler anasını satayım." Kaan ayağa kalkarak adamlara doğru gitmeye başladığında -hem yürüyor hem de silahıyla hızlı hızlı birilerini vuruyordu- ben de arkasından ayağa kalktım.
Lanet olası elbise ayağıma takılıp duruyor!
Başka bir masanın arkasına koşarak ilerlediğimde elbisenin uzun kısmını elimle tuttuğum gibi birazını yırttım ve uzun elbiseyi dizimin üstüne getirdim.
Kaan da önüme gelip bana nişan alan adamları teker teker indiriyordu.
İşim bittiğinde ben de Kaan'ın sırtına sırtımı yasladım ve beraber adamları vurmaya başladık.
"Mermim azalıyor, çıkmamız lazım."
Adamlar durmadan gelmeye devam ediyorlardı ve benimde mermim bitmek üzereydi.
Sonunda arkamızdan birileri gelip bizi öldürmeye çalışan adamları birer birer indirmeye başladı. Kolonun arkasında oldukları için belli olmuyorlardı.
Kaan ile koşarak büyük salondan çıktık. Arkamızdan da Zifri ve Kuzey gelmişti. Bize yardım edenler onlardı.
"Şu taraftan." Zifri'nin sesiyle onu takip etmeye başladık.
Arkamızdan kimse gelmiyordu artık. Büyük ihtimalle ya bizi gözden kaybetmişlerdi ya da başka planları vardı.
Zifri büyük, siyah bir arabanın ön koltuğuna bindiğinde biz de arka kapıyı açıp hemen arabaya binmiştik.
"Adam nerede?" dedi Kaan arabaya biner binmez. Ama sesinden anladığım kadarıyla o da benim gibi nefes nefeseydi.
"Çağrı'yla depoya götürdük." depo?
"Tamam, biz de depoya geçelim konuştururuz belki."
"Yani? Hani depo dediğiniz yeri falan bilmiyorum ya ben, nereye gideceğiz şimdi?" arabayı Kuzey sürüyordu.
"İleriden sağa dön."
***
Bütün yol boyunca Zifri, Kuzey'e tarif etti ve sonunda gelebildik. -her ne kadar iki kez kaybolmuş olsak da-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3. mahalle
Teen Fiction"Beni bırakıp gittiğin gün öldüm ben. Sen beni bıraktın ama kalbimi kendine aldın. Kalbim seninle beraber uzaklaştı benden ve o gün son kez aldım nefes, o gün son kez yaşadım, o gün son kez hissettim. Ama en acısı da ne oldu biliyor musun? O gün son...