2

29K 2.2K 704
                                    

*iyi okumalar 🖤

Okuduğum okul bana birkaç beden büyük geliyordu. 'Fırat koleji' bursluların bile orta sınıf olduğu okuldu. Ben ise varoşlardan gelme çocuktum. Üstelik burslu da değildim. Okula ilk başladığımdan beri, Munteza'nın gittiği okullara yazdırılıyordum. Buranın üniforması, bizim aylık mutfak masrafımız kadar pahalıydı. Öğrenim ücreti hakkında fikrim yoktu. Ütopik olduğunu düşündüğüm miktarı Munteza'nın babası karşılıyordu. Ailem, bunun benim için büyük fırsat olduğunu söylüyordu. İyi ve ücretsiz bir eğitimim vardı. Annem, ne kadar şanslı olduğumu söyleyip dururdu.

Okulun yemekhanesindeki yiyecekleri alacak param da yoktu. Hocaların istediği ders metaryelleri için de aynı şekildeydi. Tamamı tablet, bilgisayar kullanan sınıfta deftere yazan tek kişiydim. Yani bu şans falan değildi. Kimse ait olmadığı bir yerdeyken, şanslı hissetmezdi. Hayatımın çoğunda olduğu gibi fazlalık hissediyordum.

Öğle tenefüsü zili çaldığında, tahtadaki her şeyi defterime geçirmiştim. Yanımda uyuyan Munteza'ya bakarken, yüzümde tebessüm oluştu. Uzun kirpikleri elmacık kemiklerine değiyordu, dudakları öne doğru büzülmüştü. Alnına dökülen saçlarını hafifçe okşayıp arkaya attım. Kafamı onun gibi sıraya yaslayıp, yüzünü izlemeye devam ettim.

Kahverengi saçlarını seviyordum. Şu an görmesem bile mavi lensinin gizlediği kahverengi gözlerini de seviyordum. Yanmış tenindeki buğdaylık da çok hoşuma gidiyordu. Benim bu çocuğa feci içim gidiyordu.

Kirpikleri kıpraşınca, elimi çekmiştim. Aralanan gözleri direkt gözlerimi buldu. Bir süre öylece yüzüme baktıktan sonra kafasını kaldırmıştı.

Esnerken "Zil çalmış" dedi.

Dikleşip "Daha yeni çaldı" dedim.

Hayvan gibi esnemek bile yakışıyordu çocuğa. Eliyle ağzını kapatıp, sulanmış gözleriyle yüzüme bakmaya devam etti. Elini saçıma götürüp, dağıtınca onu itmeye çalıştım. Fönlediğim saçlarım karmançorman olana kadar durmadı.

"Ya bıraksana"

İki eliyle karıştırmaya başlayınca, sinirle homurdandım. Sonunda masaj yapar gibi okşamaya başladı. Ben de ellerimi indirip, ona tersçe bakmaya devam ettim.

"Bakma öyle. Sen dokunuyorsun, ben bir şey diyor muyum?"

Göz kırpınca, kalbim kıpraştı. Uyurken saçlarını okşadığımı hissetmiş olmalıydı. Utanıp, kızarmaya başladım. Elini çekerken sırıtmıştı. Beni utandırmaktan zevk alıyordu. Saçımı düzeltirken, gözlerimi kaçırdım.

"Yemekhaneye inelim, hadi"

Ayaklanıp, kolumdan tutarak beni de çekti. Bedenimi, kolunu omzuma atarak sınıfın dışına sürüklemesine izin verdim. Dediğim gibi, yemekhaneye yetecek param yoktu ama Munteza vardı. Gerçekten, onun üstünden geçinmek istemiyordum. Bu fazla rahatsız ediciydi. İlk sene ya evden atıştırmalık bir şeyler getirir, ya da tokum derdim. Munteza'da benim yüzümden inmemeye başlayınca onun 'ben ısmarlarım' teklifini, zorunlulukla kabul etmiştim.

Koridordan geçerken bakışların çoğu bize dönüyordu. Daha çok yanımdaki çocuğa. Munteza üst sınıftaki kızlardan teklif alacak kadar çekici bir çocuktu. Ne görünüşü ne de karakteri asla yaşını göstermiyordu. Gerçi bazı çocuksu huyları vardı ama o yapınca 'çocuk' gibi gelmiyordu. Sadece görünüş değildi mevzu. Fırat koleji, timsah gölüydü. Herkes herkesi ısırmaya çalışıyordu. Kim kimi kaparsa, ailelerine fayda sağlıyordu. Yani arkadaşlık değil, çıkar ilişkisi ve yarış vardı. Bu okulun en büyük timsahı Munteza'ydı.

Diğerleri zengindi. Munteza ise zenginlerin zenginiydi. Hiçbir zaman babasının tam olarak ne iş yaptığını anlayamamıştım. Soylarının İngiltere'ye dayandığını biliyordum. Hatta babası direkt İngilizdi. Türk olan annesiydi. Munteza ismi ise ona İngiliz dememi engelliyordu. Bu ismin hikayesini öğrenmiştim. Babasının ölen bir dostuna aitti. Adam, adama olan sevgisinden oğluna dalga konusu olacak bir isim koymuştu. Gerçi dalga geçen yoktu. Kimse bu büyük timsaha bulaşmak istemiyordu. Munteza, çekinilen biriydi.

Mu Kıtası (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin