28

19.4K 1.8K 847
                                    

*iyi okumalar 🖤

Dinmeyen bir öfkenin içinde sıkışıp kalmıştım. Evin bahçesinde, her zaman abimle oturduğum yerde sigara içerken yerdeki onlarca izmarite baktım. Dumanladıktan sonra bırakılan izler oradaydı ama artık abim yoktu.

Her şeyin birbirine girip, beni mahvettiği günün üzerinden 5 ay geçmişti. Babam, konuşabildiği zaman ilk defa babalık yapıp abimin onu bıçaklamadığını söylemişti. Kanıtlar ortada olunca, babamın ilk ve son babalığı da işe yaramamıştı. Babam suçlama yapmasa bile olay kamu davasına dönmüştü. Sonunda abime para ya da hapis şansını sunmuşlardı. Fakirlerin parayla işi olmadığından, 2 yıl ceza almıştı.

Babamın asla akıllanmayacağını düşünürdük. Abim hapse girdiğinden sonra kendini suçlamıştı. İş işten geçtikten sonra yapılanların faydası yoktu. 5 aydır, dünyanın en iyi babası gibi davransa da samimiyet hissetmemiştim. Annemin ameliyatı için işe gireceğini söylediğinde 'bu zaten senin hatan.' demiştim. Babam ilk defa küfretmek ya da dövmek yerine başını önüne eğmişti.

Değişimin, hiçbir şeyi düzeltemeyecek zamanlarda olması komikti. Akşam vakti bitirdiğim paketi buruşturup, odunların arasına attım.

Birkaç aydır mutsuzluktan geberiyordum. Abimi görmeye gittiğimde 'iyiyim' dedikçe daha kötü oluyordum. Babam 'iyiyiz' dedikçe daha da berbat hissediyordum. Annem 'her şey düzelecek oğlum. Abin çıkacak içerden, eskisi gibi olmayacak hiçbir şey.' dediğinde ise kafayı yiyordum.

Bardağın dolu tarafı kalmamıştı. Bakkala yeni paket almak için ilerlerken aksayan bacağımın sonsuza kadar benimle olacağı gibi, kötü olaylar da hep çevremizde olacaktı. Umutsuzdum ve kimsenin bana umut vermesini istemiyordum. Çünkü babam düzelmiş gibi davransa da yılları aylar temizlemezdi. Annem eskiyi gömmek isterse aynaya ya da bana bakmamalıydı. En çok da abimin zayıflamış bedeni ve kızarık gözleriyle 'iyiyim.' demesi canımı sıkıyordu. Benim dışımda herkes kendine yalan söylüyordu.

Yaz tatiline girdikten sonra düşünerek daha da dibe batmayım diye işe girmiştim. Kendime düşünecek zamanı versem şimdiki gibi umutsuzluğa kapılıyordum.

Babam "Oğlum çalışmana gerek yok." diyecek kadar şakacı, annem de "Dinlen oğlum." diyecek kadar rahattı.

Bedenime acı vermeden duramaz hale geldiğimi bilmiyorlardı. Bileğimdeki kesikleri gizleyen uzun kollu kazağı bu sıcakta niye giydiğimi soran yoktu. Halimi gören yoktu ve ben git gide daha da çöküyordum.

Ellerim cebimde ruhsuzca ilerlerken, omzuma atılan kola tepki vermedim.

Abimin arkadaşlarından  Güzcan abi samimice "Böcek naber lan?" dediğinde, soğuk sesimle "İyi." dedim.

Şu anki tepkim, abiminkiyle aynıydı. Halini saklayamayan ama yine de yalan söylemeye çalışan iki çocuktuk. Abimin arkadaşları o içeri girdikten sonra bize yardımcı olmaya çalışmıştı. Volkan abi evine her alışveriş yaptığında bize de getiriyordu. Güzcan abi de her fırsatta benimle muhabbet edip yalnız bırakmamaya çalışıyordu. Volkan abiye bu tarz bir yardıma ihtiyacımız olmadığını söylesek de "içimden geliyor oğlum." diyordu. Aslında herkes babamın halini bildiğinden, evde sıkıntıda olduğumuzu düşünüyordu. Davud Bal'ın çalıştığına görenler bile inanmıyordu. Güzcan abi ise abimmiş gibi davranmaya çalışıyordu. Ondan uzak olabilirdim ama onu kaybetmemiştim. Ölmüş gibi davranmaları hoşuma gitmiyordu. 2 sene sonra gelecek ve ben bu şehri onunla birlikte düşünmeden terk edecektim.

Abim hala ilk 'annem nasıl?' diyordu. Ne benim ne de onun kendimizi bir kere bile düşünme hakkımız olmamıştı. Bu yüzden buna en çok bizim hakkımız vardı.

Mu Kıtası (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin