3

1.2K 63 36
                                        

Kantindeki öpüşme olayının üstünden bir kaç gün geçmişti. Bu konu hakkında konuşulanlar durulmuş, herkes bu konuyu çoktan unutmuştu.

Jungkook ise pek unutmuş sayılmazdı; beni her gördüğü yerde kafasını çeviriyordu ancak ona bakmadığımı düşündüğü zamanlarda bana baktığını hissediyordum.

Bana karşı herhangi bir olumlu hissi olduğunu düşünmesem de kafasını karıştırdığımı, aklını kurcaladığımı biliyordum ve buna devam etmek zorundaydım.

O yüzden günlerce, gecelere kadar okul kütüphanesine gelmesini bekliyordum çünkü biliyordum bazı geceler, tek başına -ki muhtemelen kendine kütüphanede eşlik edecek kimse yoktu çevresinde- kütüphaneye gelir ve çoğunun aksine ders çalışmak yerine bir koltukta kitap okur ya da hep yanında taşıdığı deftere bir şeyler yazardı. Ben şarkı sözü yazdığına inanıyordum ancak ne yazdığını hiç görmemiştim.

Bunların hiçbirinin ise ben dışında kimsenin farkında olduğunu sanmıyordum o yüzden kütüphane; ikinci karşılaşma için en uygun yer olacaktı, eğer gelseydi. İki gündür burada onu bekliyordum ancak gelmiyordu. 

Saat gece ona gelirken kapıyı net bir şekilde gören oturduğum yerden kalktım, sanırım bu gece de gelmeyecekti. Tam hazırlanmaya başlamıştım ki kulağındaki kulaklık, siyahlar içinde onu gördüm; elinde birkaç kitap vardı sanırım bunları teslim edecekti. Onu görmemle anında yerime oturup okumadığım ders kitabını okuyor gibi davranmaya başladım. 

Jungkook birkaç dakika içinde elindeki kitapları teslim etmiş; raflar arasından bir kitap seçmiş ve her zamanki yerine oturup okumaya başlamıştı. Buradan sonrasını düşünmemiştim; onunla tekrar nasıl konuşacaktım hiç bir fikrim yoktu ancak akışına bırakmaya karar vererek yarım saat boyunca öylece bekledim, başka hiç bir şey yapmadan.

Tesadüfen karşılaştığımıza inandıracak kadar beklediğime karar verdiğimde oturduğum yerden kalkarak yanına gittim. İyice yaklaştığımda karartımı fark ederek gözlerini kitabından kaldırarak bana baktı. Anında yüzünde oluşan sinirli ifade ve gözlerini devirişi birazcık beni gerse de belli etmeden konuşmaya başladım.

'Şu masada ders çalışıyordum da seni fark ettim. Sanırım konuşmamız gerekiyor, beş dakikan varsa konuşabilir miyiz?' 

Jungkook ilk birkaç saniye sadece yüzüme baksa da sonra ufak bir baş onayıyla yerinden kalkmıştı. Onun kalkışıyla gülümsemiş ve hızla masama gidip bir not kağıdına 'Beş dakika molaya çıktım' yazdım. Aslında masa umurumda değildi ancak Jungkook'un onun için burada olmadığıma, gerçekten ders çalıştığıma ve tesadüfi bir şekilde karşılaştığımıza inanmasını istiyordum.

Beraber kütüphaneden çıkarak kütüphanenin karşısında bulunan otomattan iki çay alıp merdivenlere oturduk.

'O gün yaptığım için özür dilerim Jungkook'

'Lisa, sen de okuldaki herkes de biliyor ki benim bir sevgilim var ve biz birbirimizi çok seviyoruz.' Mina'dan bahsettiği için göz devirmek istiyordum ve bu isteğimi bastırmak gerçekten çok zordu. Yine de zorlukla anlayışlı göründüğüme emin olduğum bir gülümseme ve baş sallamasıyla onayladım onu. Mahcup görünmeye çalışıyordum öyle olmadığım halde.

'Yaptığın bana da Mina'ya da saygısızlıktı üstelik neden böyle bir şey yaptığını anlamadım bile. Seni pek tanımıyorum ama dışardan gördüğüm kadarıyla böyle şeyler yapacak biri gibi görünmüyorsun.' diye devam etti sözlerine. Söylediklerine kahkahalarla gülmek istesem de kendimi tuttum. Beni hiç tanımayan birinin benim hakkımda bu kadar fütursuzca konuşabilmesi; bu kişinin oldukça ukala olduğunu düşündürtürdü normalde bana ancak karşımdaki adam Jungkook'tu ve Jungkook sadece iyi niyetinden benim böyle bir şey yapmayacak biri olduğumu düşündüğünün farkındaydım.

'Bir kaç gündür sana ilgi duyduğumu düşünmeye başlamıştım ve sevgilin olduğunu da bildiğim için bu biraz korkutmuştu beni. Ben de hislerimden emin olmak adına o gün seni öptüm eğer bunu yapmasaydım içimde hep bir kuşku olacaktı ve ben bir süre sonra bunu aşk sanıp sana kapılacaktım. Takdir edersin ki kendime yapabileceğim en büyük kötülük bu olurdu' dedim sanki çok mantıklı şeylerden bahsediyormuşum gibi oysaki tamamen saçmalıyordum. Yine de onun bakışlarından bana inandığını görebiliyordum.

Tanrım, saf bir adamdı Jungkook.

'O gün emin oldum sana karşı o anlamda bir şey hissetmediğime. Buna emin olabildiğim için de o gün benim için oldukça anlamsız artık o yüzden umarım bunu hiç yaşamamış gibi davranabiliriz.'

'Anlıyorum ama yine de keşke bunu herkesin önünde yapmasaydın.' dedi samimiyetle.

'Haklısın ama böyle bir şeye ne zaman cesaret edebileceğimiz çok elimizde olmuyor. O an yapmasaydım muhtemelen hiç yapamazdım.' Tamamen saçmalıyordum ancak çok da mantıklı konuşuyordum. Zaten oldum olası yalan söylemeye hep bir yeteneğim olmuştu.

Jungkook samimi ve oldukça anlayışlı bir şekilde gülümsedi. İyi bir adam olduğunu en başından beri biliyordum.

'Yine de bana karşı böyle bir hissinin olmamasına sevindim. Bu; seni yalnızca üzerdi çünkü. Madem birbirimize bu anlamda bir hissimiz yok en azından iki arkadaş olabiliriz'

Benimle arkadaş olmak gibi bir niyetinin olmadığını, ya da bahsettiği arkadaş olma olayının sadece yolda görünce selam vermek olduğunun; bunları sadece nezaketinden söylediğinin farkındaydım ama yine de umursamadım. Şu anki tek hedefim bana sinirli kalmamasıydı bunu da başarmıştım. 

Gülümseyerek onayladım söylediklerini.

Herkese merhaba.

Oy kullanıp yorum yaparak beni destekleyebilirsiniz.

Sevgiler.🎈

Burn Bridges -Liskook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin