17

754 61 139
                                    

Kalp kırıklığı unutulabilir bir şey miydi, bilmiyordum çünkü şu ana kadar hiç bir kalp kırıklığımı unutamamıştım. Unutanlar kalp kırıklıklıkları iyileştiğinde mi yoksa eskisi kadar acıtmadığını fark ettiklerinde mi unutabiliyorlardı, bilmiyordum çünkü sanırım hiç o aşamaya geçememiştim. Hep aynı yerde takılı kalmıştım. Sanki tanıdığım her insan, yaşadığım her şey beni o aşamaya getiriyor; koca bir kalp kırıklığı hediye edip ayrılıyor gibiydi hayatımdan.

Günlerdir kimsenin fark etmediği bir durgunluğun içinde hapsolmuştum. Tek fark eden Jennie'ydi ancak o da bunu benimle konuşmayı erteliyor gibiydi çünkü biliyordum ki hala kendimi ne kadar kaptırdığımı, ne kadar ileri gittiğimi kestiremiyordu. O yüzden sessizdi hatta öyle ki oynadığımız bu oyunu yarım bıraktığımı öğrendiğinde bile düşündüğüm kadar büyük bir tepki vermemişti. 

Bambam'i sinir krizi geçirdiğim günden sonra bir daha görmemiştim; onu görmüyor olmanın daha iyi hissettirdiğini fark etmiştim. Onu görmek yaşadığım haksızlıkları, bunları hak etmeyişimi ve daha önemlisi insanlar için ne kadar kolay vazgeçilebilir olduğumu hatırlatıyordu bana. 

Mina ise üzgündü. Sevgilisinden ayrılmıştı, okulda onunla konuşan insan kalmamıştı. Benim yaşadıklarımın çok küçük bir kısmını yaşıyordu ancak şimdiden dağılmış görünüyordu. Bir kaç kez Jungkook'la konuşmaya çalışırken görmüştüm onu ancak Jungkook'un onu pek umursadığını söyleyemezdim.

Tüm bunlar aslında iki konuda oldukça yanıldığımı göstermişti bana. Birincisi Mina'dan intikam almak bana iyi hissettirmiyordu. Ona karşı hala bitmek bilmez bir öfkeye sahiptim ve yaşadığı hiç bir şey içimi soğutmuyordu. Belki bir gün ayaklarıma kapansa bile onu affedebileceğimi düşünmüyordum. Bu beni kindar bir insan yapar mıydı bilmiyorum ama böyle hissediyordum. Sanırım en doğru yol onu geride bırakmanın bir yolunu bulmaktı.

İkinci yanıldığım konu ise Jungkook ile ilgiliydi. Ben onu hep Mina'ya deli gibi aşık olarak düşünmüştüm ancak son yaşanılanlar ve onun tavrı gösteriyordu ki o benim düşündüğüm kadar ona aşık değildi. Evet Mina'ya değer veriyordu ama Jungkook zaten etrafındaki herkese değer veriyordu. Evet Mina'ya özel hissettiriyordu çünkü kendi özel bir insandı. Jungkook ile ilgili belki de en önemli şey o hak eden herkese hak ettiği gibi davranmayı biliyordu, benim aksime. Ben ise kime nasıl davranmam gerektiğini bir türlü öğrenemiyordum.

Tüm bunların yanında bir de Jungkook meselesi vardı. O günden sonra hiç konuşmamıştık. Söylediklerimin sebebini anlamasa da saygı duymayı tercih etmiş ve hiç bir zaman tam olarak girmediği hayatımdan çıkmayı tercih etmişti. Artık konuşmuyorduk, birbirimizi gördüğümüzde selam vermiyorduk ama tanrının oyunu gibi -ya da sadece algıda seçiciliktir- sürekli denk geliyorduk. 

Zaman zaman onu izlemeye dalıyor ve ona yakalanıyordum bazense onu beni izlerken yakalıyordum. Zaten genelde saklanmak gibi bir derdi olmuyordu, direkt gözlerime bakmaktan çekinmiyordu. Bakışları o kadar yoğun oluyordu, o kadar çok şey anlatmak istiyor gibi görünüyorlardı ki onunla her göz göze gelişimde hıçkırarak ağlama isteğimi zorlukla bastırabiliyordum.

Bu kadar kısa zamandır tanıdığım birinin bende böyle bir etkisinin olması haksızlıktı ama onunla olmak istememin önüne geçemiyordum. Daha önce hiç sarılmadığım, yanında ağlamadığım hatta kahkahalarla gülmediğim birine sıkıca sarılıp, omuzlarında ağlamak istiyordum.

Ondan uzak durmanın ikimiz için de daha iyi olduğu konusunda da yanıldığımı da itiraf etmek zorundaydım sanırım kendime. Bu itiraf ise daha çok kırıyordu kalbimi çünkü şimdi onsuz iyi olamadığım birine intikam için yaklaşmış biriydim. Hangisi daha kötüydü; birine intikam için yaklaşmak mı intikam için yaklaştığın kişinin kalbini bu kadar hızlandırması mı?

Burn Bridges -Liskook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin