29-FİNAL

906 60 202
                                    

Sabah gözlerimi Jungkook'un kollarında açmaktan daha güzel bir şey olabilir miydi? Hiç sanmıyordum. Dün gece ve bu sabah dünyanın en mutlu kadını tanımının sözlükteki karşılığı bendim. 

Sabah aynı yatakta uyanmıştık, beraber kahvaltı hazırlamış ve beraber hazırlanmıştık. Şimdi de evden çıkıp okula gitmek üzereydik. 

Dün gece ya da daha öncesi hakkında konuşmayı ikimiz de reddediyorduk. Sanki her şey bu sabah yeniden, öncesi olmaksızın başlamış gibiydi. İçim çok rahattı ve çok mutluydum. Düşünecek başka bir şeyim yoktu. Jungkook yanımdaydı, benimleydi, benimdi.

Evden çıkmış ve yürümeye karar vermiştik. El ele, güzel havanın altında, sevdiğin insanla, okula doğru yürümenin ne kadar da güzel olduğunu düşünmeden edemiyordum.

'Jackson kim?' diye bir anda sordu Jungkook. Kıvranarak sorduğu soru karşısında kahkahamı tutamamıştım. Doğru ya ben dün gece, Jungkook'un karşımda olduğuna inanmadığım için az kalsın tüm aşk hayatımı ortaya seriyordum.

'Gülme de cevap ver' dedi memnuniyetsiz sesiyle; hafiften tuttuğu elimi sıkarak. Kıskançlık bile yakışıyordu.

'Eski sevgilim' dedim ancak Jungkook yürümeyi durdurarak suratıma ciddi misin bakışı atmıştı.

'Bu kadarını anladık? Neden sarhoşken aklına gelen ilk isim o oluyor?'

Ben de onun gibi durup yanaklarından tutup kendime çektim. Boyu benden uzun olduğu için biraz eğilmek zorunda kalmıştı.

'Sarhoş olduğumda da ayık olduğumda da aklımdaki tek insan sensin Jeon Jungkook. Hanbin de Jackson da geçmişte kalan, benim için oldukça önemsiz olan insanlar. Tek gerçek sensin ve sana olan aşkım.' 

Söylediklerimin Jungkook'un yüzünde oluşturduğu saf mutluluğu görmemle ben de gülümsedim. Tanrım, bu adam kalbime zarardı. 

Jungkook yanaklarında tuttuğum ellerimi, ellerinin arasına alarak yüzünden çekti ve beni de kendine çekerek dudağıma ufacık bir öpücük bıraktı. Hemen ardından da yürümeye başlamıştı.

'Bunu duyduğuma sevindim çünkü sanırım şu saatten sonra senden ayrı kalmam mümkün değil. Benimle sonsuza kadar kalmaya hazır mısın Lalisa Manoban?'

'Bu bir evlenme teklifi mi?' diye sordum alayla. 

'Hayır bu seni yanımda eğleme teklifi. Daha iyi bir evlenme teklifini hak ediyorsun.' dedi Jungkook benim aksime ciddiyetle.

'Kabul ediyorum o zaman.'

Bir kaç dakika sessizce yürürken Jungkook bir anda konuşmaya başladı.

'Lisa, Bambam beni aradı. Sanırım Tayland'a geri dönüyormuş, seni son kez görmek istiyor.'

Söyledikleriyle durulmuştum. Her ne yaşarsak yaşayalım Bambam, benim çocukluğumdu. Ona kırgındım ve affetmem mümkün de değil gibiydi çünkü gerçekten çok ağır şeyler yaşamıştım ancak ona karşı kayıtsız da kalamıyordum. Hâlâ içimde ondan bir parça taşıdığımı inkar etmenin bir anlamı yoktu.

'Eğer istersen -ki istemezsen asla seni zorlamam- bizi Namjoon'un kafesinde bekliyor.'

Kendimden beklemediğimi yaptım o an. 'Gidelim' dedim. Belki de arkadaşlığımız bir vedayı hak ediyordur diye düşünüyordum. Ardından ekledim.

'Hem sen benim yanımdasın. Kötü hissedersem sarılırsın; geçer, öyle değil mi?'

'Tabi ki güzelim.'

Ve soluğu Namjoon'un kafesinde almıştık. El ele içeri girdik ve bizi bekleyen Bambam'i gördük. Gergin görünüyordu. Bizi fark edince şaşkınlıkla oturduğu sandalyeden kalktı. Eski en yakın arkadaşımı tanıyordum ve her hareketi beni beklemediğini ifade ediyordu.

Burn Bridges -Liskook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin