Dünyanın en güzel hissi 'doğru insan tarafından sevilmekmiş' diye düşünüyordum Jungkook'la geçirdiğim her saniyede. O yaşadığım her şeye, kaybettiklerime rağmen bana 'iyi ki' dedirtiyordu. Çok değil birkaç hafta önce uğradığım tüm haksızlıklar yüzünden kendimden nefret ediyordum ancak Jungkook kendini bana sevdirmekle kalmamış; kendimi sevmemi de sağlamıştı.
'Ahh Lisa! Jungkook'la çok yakışıyorsunuz. Kafeye girdiğiniz andan itibaren tüm gözler sizin üzerinizde!' diye bağırdı Jennie. Bir yandan bana sarılıyor bir yandan da ortamdaki müzik sesini bastırarak sözlerini duyurmaya çalışıyordu. Namjoon'un kafesinin açılış partisindeydik ve buraya beraber gelerek sevgililiğimizi bir nevi herkese duyurmuştuk. Gülümsedim.
'Ben onu çok seviyorum Jennie' dedim heyecanlı çıkmasını önleyemediğim sesimle. Bu sırada da Namjoon ve Taehyung ile konuşan sevgilimi gördüm. Nefes kesici görünüyordu. İkimiz de siyahtık bugün. Ben siyah dar mini bir elbise ve siyah bir deri ceket giymiştim. Jungkook ise siyah bir kot pantolon ve siyah bir deri ceket giymişti. Aslında anlaşarak giyinmemiştik hatta aksine o, beni parti için evimden alana kadar böyle giyineceğimizi bilmiyordum. Ama yine de bu uyumu sevmiştim.
Jungkook'la ilgili fark ettiğim en önemli şeylerden biri buydu; biz çabasız olarak çok uyumluyduk. Birbirimize uyum sağlamaya çalışmıyorduk ancak benzer giyiniyor, benzer şeyleri seviyor, benzer şeyler yapıyorduk. Birbirimizi çabasız bir şekilde çok iyi anlıyorduk. Onun yanında hem kalp krizi geçirecek kadar heyecanlı oluyordum hem de başka hiç kimsenin yanında hissetmediğim kadar huzur dolu ve rahat oluyordum. İster istemez aşk denen şeyin böyle bir şey olup olmadığını merak ediyordum.
Ben Jungkook'u seyre dalmışken yanıma bir siluet yaklaştığını hissettim ve yanımdaki bedene baktım. Yanımdakiyle göz göze gelmemizle göz devirmem de bir olmuştu.
'Ne istiyorsun Bambam?' dedi Jennie benden çok daha sinirli olacak şekilde ancak Bambam onu umursamak yerine bana dönerek konuşmaya başladı.
'Şu, her fırsatta dibinde biten herifle sevgili olmuşsun. Ona güveniyor musun?'
'Sana ne' dedim. Öfkelenmiştim o yüzden konuşmasına izin vermeden devam etim. 'Yıllar sonra gelip benim iyiliğimi düşünüyormuşsun gibi, en yakınımmışsın gibi konuşamazsın.'
Bambam'ın yüzü söylediklerimle beraber bir hayli düşmüştü ama umursamak istemiyordum. Gözlerimi dans eden kalabalığa çevirdim.
'Peki. Şu herifin Mina'nın eski sevgilisi olması tesadüf mü?' diye sordu Bambam rahatsız eden sesiyle. Bir hışımla ona döndüm. Korkmuş ve sinirlenmiştim öyle ki gözlerimden ateş çıktığını söyleseniz inanabilirdim. Jennie öfkeyle söze girdi:
'Siktir git yoksa elimde kalacaksın'
Bambam yine Jennie'yi umursamamış ve gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmamış, ardından kulağıma eğilerek fısıldamıştı.
'Bunların hepsinin tatsız bir tesadüf olmasını öyle çok isterdim ki... Mina için bu kadar kötüleşmemiş olmanı öyle çok dilerdim ki...'
Söyledikleri yüzünden dolan gözlerim bana ihanet ediyorlardı ancak umursamadım ve sinirden titreyen ellerimle onu göğsünden iterek uzaklaştırdım. Bambam'in samimiyetine inanmıyordum ve ondan korkuyordum.
Artık kaybetmekten korktuğum şeyler vardı ve ben gerçekten bu sefer kendimi de kaybedecek kadar kaptırmıştım kendimi çoktan.
'Lütfen' dedim yumuşak olmaktan oldukça uzak olan bir tonlamayla 'Hayatımdan da benden de uzak dur. Görme. Karışma. Umursama. Özrünü dahi istemiyorum.'
'Ne özrü sevgilim?' diyen ve ne zaman yanımıza geldiğini fark etmediğim Jungkook'la şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Jungkook dönen muhabbetten de bu gerginliğinin sebebinden de haberdar değildi bu yüzden karşılaştığı gerginlikle kaşlarını çattı. Bu sırada Bambam söze girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burn Bridges -Liskook-
Fanfictionİntikam ateşiyle yanan bir kadın kötülük yapmak için ne kadar ileriye gidebilir?