[Okulda ilk gün]

1.7K 66 33
                                    

"Minho senden hoşlanıyorum"

"Bunu anlamamak için salak olmak lazım Lia. Bu hoşlanma işini sessizce bana bulaşmadan devam ettirirsen sevinirim çünkü senin için yapabileceğim bir şey yok !"

Aklıma gelen diyalogla yüzümü buruşturdum.

"Aishh ! Tatile girmeden önce buna gerek yoktu şapşal Lia.." dedim kendi kendime.

Gerçekten buna gerek yoktu, dediği gibi bir sene boyunca onun peşinden koştuğumu anlamaması için salak olması lazımdı. Zaten o anlamasa bile salak arkadaşlarının imaları onun anlamasına yeterdi. Son cümlesi kalbimden bir parçayı kırsa da bu onun mizacıydı. Herkese böyle soğuk davrandığı için pek üstüme alınmadım, 'ah Liacığım teşekkür ederim' diyip sarılacak hali yoktu ya.. İçimden gelen ses 'kandır sen kendini kandır' dese de aldırış etmeden okul için hazırlanmaya koyuldum. Önce okul formamı giyip sonra da saçlarımı balık sırtı ördüm. Valizimi elime alıp sırt çantamı da sırtıma taktıktan sonra aşağıya inmek için odamdan çıktım.

"Güya bir erkek kardeşimiz var.."

Bir yandan söylenerek bir yandan da koca valizi çekiştirerek merdivenlerden inmeye çalışıyordum ki kafama bir anda şaplak yememle durdum ve "Yahh !" diye bağırdım.
"Kardeşin değil abinim ben senin aptal." dedi Jin. Ah bu çocuk beni sinir etmek için doğmuş. Papucumun abisi elimdekini almadan geçip gidiyor bir de abilik taslamaya çalışıyor. Son basamağı da indikten sonra masada oturan Jin'e öldürücü bakışlar atarak "Altı üstü iki yaş büyüksün dengesiz." dedim. Jin tam bir şey söyleyecekti ki annem araya girerek "Hiiştt sabah sabah kavga etmeyin." dedi. Jin'e dil çıkarıp karşı sandalyesine oturdum. Babam da masaya gelince kahvaltımızı etmeye başladık.

Kahvaltısını bitirdikten sonra babam masadan kalktı ben de onla gitmek için tam kalkıyordum ki "Jin benim önemli bir işim var Lia'nın okulu ters düşüyor onu sen götür." dedi. Aishh baba beni şu dengesize muhtaç bırakıyorsun diye söylendim içimden. "Güzelce odasına yerleştir kıza taşıtma valizini." Cümlesini bitirdikten sonra da bana yönelerek, "Sen de kendine dikkat et güzel kızım. Derslerine iyi çalış, yemeklerini güzelce ye." diye ekledi. Sonra da yanaklarımdan öperek evden çıktı. Ah ağlayacağım galiba..

--

" 'Abicim bunu taşır mısın ?' dersen odana kadar çıkarırım seni." dedi Jin alayla önümde duran valize bakarak. Yüzümü buruşturup "Sana muhtaç değilim." dedim ve hızla valizimi çekip yürümeye başladım. Jin arkamdan koşar adımlarla gelip beni durdurdu.
"Tamam kızım hemen sinirlenme şaka yaptık."

Heh işte böyle adam olacaksın. Elimdeki valizi verdim ve birlikte yurdun kapısından girdik. Odama yerleştikten sonra Jin'e veda edip okulun yolunu tuttum.

--

Sınıfa girer girmez gözlerim Solbin'i aradı. Tamda tahmin ettiğim gibi en arkanın bir önüne kurulmuş telefonuyla oynuyordu. Onu gördüğüm için sevinen yüz ifadem önündeki Jisung ve Hyunjin'i görmemle soldu gerçekten bu iki gevezenin arkasına oturmak zorunda mıydı ? Tamam onlar Minho'nun arkadaşıydı ve kötü çocuklar da değildi ama çeneleri asla susmuyordu geçen sene buna bizzat kendim şahit olmuştum. Neyse çekeceğiz artık diyerek Solbin'in yanına ilerledim.

Solbin kocaman gülümsemesiyle "Günaydın."

Aynı şekilde karşılık verdim ve ona sarıldım. Solbinle hem oda arkadaşı olmak hem de sıra arkadaşı olmak muazzam bir şey. Ayrılınca cam kenarına geçip sırama bir güzel kuruldum.

Solbinle yaz tatilimiz hakkında bahsederken Jisung birden arkasını döndü.

"Hadi yine iyisin Lia bu senen güzel geçecek." dedi imalı bir şekilde.

Ne dediğini anlamaya çalışırken bir kaç dakika anlamsızca ona baktım. O da göz kırpıp önüne döndü. "Bu neydi şimdi ?" diyip omzundan dürtüklesem de beni hiç takmadan Hyunjin'le konuşmaya devam etti. Az sonra da içeri giren Changbin'le ekip tamamlanmıştı. Tabi bu ekibin bir kısmı. Geçen sene bölüm seçtiğimiz için 8 kişilik manyak grup dağılmıştı. Dağılmıştı diyorum çünkü sekizi de aynı sınıftaydı şükür ki biz o sınıftan değildik bir senedir bu üçünü zor çektik sekizine dayanamazdık herhalde. Jisung, Hyunjin ve Changbin sayısal seçerken Chan, Minho, Seungmin, Jeongin ve Felix dil bölümünu seçmişlerdi. Keşke asabi kedicik de sayısal seçseydi. Ya da vazgeçtim sürekli onla aynı sınıfta olmayı kaldıramayabilirim.

--

Önümdeki matematik sorusuyla cebelleşirken birden sınıfın kapısı tıklatıldı. İlk günden ders mi işlenir diye sormayın matematik hocanız Bayan Parksa bu olası bir durumdur. Bayan Park'ın "Gel !" komutunu umursamdan önümdeki soruyla cebelleşmeye devam ettim.

"Dersinizi böldüğüm için özür dilerim.."

Tanıdığım sesle kafamı hızla kapıya çevirdim bu Minho'nun sesiydi. Ah nasıl da özlemişim. Ben hayranlıkla ona bakarken konuşmaya devam etti "Müdür beyin yanındaydım, artık bu sınıfta olacağım." dedi.

Duyduğum cümleyle gözlerim koskocaman açılmış ve ben istemeden ağzımdan "Ne !!" tarzında yüksek bir ses çıkmıştı. Minho da dahil tüm sınıf 'salak mı bu kız ?' dermişçesine bana bakarken Solbin "Gerizekalı sessiz ol." diyip bacağımı çimdirdi. Acıyla inledim ama bu sefer sessiz olmayı başarabilmiştim. Bayan Park Minho'ya hafif tebessüm edip oturması için izin vermişti. Minho'nun adımları bizim olduğumuz tarafa geldikçe kalbim hızla atıyor ve gözlerim sanki mümkünmüş gibi daha da büyüyordu.

Hayır Lia şimdi olmaz şimdi ölemezsin, hayır avazın çıktığı kadar bağıramazsın da lütfen sakin ol.

Minho tam da olması gerektiği gibi arkamızdaki Changbin'in yanına gelip oturmuştu. Ne yani şimdi ben her Solbine döndüğümde göz ucuyla Minho'ya bakabilecek miydim ?

Zilin çalmasıyla güzel gülümsememi yüzüme takınıp arkamı döndüm. Bu yürek nereden geliyordu bilmiyorum. "Sınıfımıza hoş geldin Minho, umarım güzel bir sene geçiririz." dedim. O da kısa bir göz teması kurup "Teşekkür ederim, umarım dediğin gibi olur." dedi.

--

"İnanabiliyor musun bir sene boyunca aynı sınıfta olacağız." dedim Wooyoung'un kolunu sarsarken. "Ben sizin sınıfa gelsem bu kadar sevinmezsin he.." dedi Wooyoung kinayeli bir şekilde. "Hadi ama Wooyoung beklediğim tepki bu değildi sevinmedin mi benim için ?" dedim az önceki gülümsememden eser kalmamıştı. "Bak canımın içi, tabiki senin için sevindim her zaman mutlu olmanı istiyorum güzel yüzün hep gülsün istiyorum ama bu çocuk seni umursamıyor bile lütfen bunu.." dayanamayıp lafını kestim çünkü devamını duymak istemiyordum evet Minho bana hiç yeşil ışık yakmamıştı, beni hiç umursamamıştı ama ben onu uzaktan da sevebilirdim. Bu bile beni mutlu ederken fazlasında gözüm yoktu. "Tamam Wooyoung anladım ben." dedim sadece. Wooyoung haklı olduğunu düşünse de kalbimi kırdğının farkına varmıştı "Özür dilerim gerçekten seni üzmek istemedim aksine ileride daha çok üzülme diye uğraşıyorum." dedi. "Bilmez miyim benim için uğraştığını ama böyle yapınca daha iyi hissetmiyorum eğer öyle bir gün gelirse -ki umarım hiç gelmez- omuzunda ağlarım böylelikle her şey yoluna girer." dedim bu sefer gözlerim dolmuştu. Wooyoung yanıma gelip sıkıca sarıldı tabi ben de ona sarıldım. "Aa ben de buradayım." diyip Solbin de bu sarılışımıza ortak olmuştu. Gerçekten bu iki dosta sahip olduğum için çok şanslıydım.

--

Yorucu bir ilk günün ardından odamdaki yatağıma kurulmuştum. Gün boyu kalbim ağzımda ders dinlemiştim. Minho'nun tam arkamda oturduğu düşüncesi her aklıma geldiğinde yüreğim ağzıma geliyordu çünkü. Umarım buna çabucak alışırım, genç yaşımda kalpten gitmek istemiyorum..

• Bölüm sonuu umarım ilk bölümü beğenmişsinizdir 💘

Bu kurguyu canımdan çok sevdiğim dokuz yıllık arkadaşım için yazmaya başladım umarım onunla birlikte siz de beğenirsiniz I Lub Yuu 🧚‍♀️💜

Sorry, I Love You | Lee KnowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin