Ameliyatta yaşam savaşı veren beden bilseydi neden yaralandığını yine de öper miydi Ahmeti?
Ya Ahmet, her beraber olduklarında birinden birinin bedel ödeyecek olmasını bilseydi?
İkisi de bundan habersizce beraber olmaya çalışıyordu. Hayat onlara en büyük cezayı vermişti çoktan.
Hata olarak görülen birliktelikleri koca bedellerle kapanmaya çalışılıyordu. Belki birbirilerinin ruh eşleriydiler ama bu hayatta beraber olmaları yasaktı.
Koca koridorda tek başına bekliyordu Ahmet. Kimseler gelmiyordu kimseden ses çıkmıyordu.
Duvar dibinde ise elleriyle parçalayarak çıkardığı alçısı duruyordu. Alçıdaki ayağı tam iyileşmemiş olmasına rağmen bu umrunda değildi.
Polisler de bir süre beklemiş sonra gitmişti. Herkes hayatına geri dönmüştü.
Ahmet hayatsız kalmıştı.
Çaresizce ameliyattan çıkamasını beklediği kişi için dualar ediyordu. Tüm bedeni zangır zangır titriyor ellerini nereye koyacağını şaşırıyordu.
Duvarın dibine çöktü. Kendini avutması işe yaramıyordu. Yaşamak için çabalayacak biri değildi Yağız.
Bunu en çok Ahmet biliyordu. Gözlerini yummadan önce ailem demişti.
Ailesi yok muydu?
Kendi gibi ailesiz mi büyümüştü. Kendisi bile bu yalnızlığı kaldıramazken o beden nasıl kaldırmıştı?
Adalet denen şey bu muydu?
Ya da eşitlik?
Okul zamanlarından birkaç anı gözünün önüne geldi.
Koca sınıftı kimsesiz olan oydu. Ailesinden bahseden çocukları kıskanan da Ahmetti. Sanıyordu ki tek onun ailesi yoktu.
Şimdi canı kadar sevdiği o bedenin ailesiz olduğunu tüm zerresiyle hissetmişti. Bomboş koridorda hıçkırık sesi yankılandı.
Elini ağzına götürdü ve dişlerini, sıktığı yumruğuna geçirdi. Canı acıdıkça daha çok ısırdı.
Tam o anda ameliyat kapısı açıldı. Ayağa kalkacak gücü yoktu kafasını kaldırdı çıkan kişiye baktı.
"Yağız beyin yakını siz misiniz?" diye sordu doktor olduğunu düşündüğü kişi.
Sesini çıkaramıyordu başını aşağı yukarı salladı. Uslu bir çocuktan farksızdı. Doktor boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
"Ameliyat başarılı geçti, bıçak darbesi iç organlarına zarar vermiş. Komadan çıkmasını bekleyeceğiz"dedi.
"U-uyanacak mı?" sesi titriyordu.
"Beyfendi bu tamamen onun tercihi. Komada kalan insanlar ertesi gün de uyanabilir on sene sonra da belki de hiç uyanmayada bilir. Kendi iradesine bağlı. Fakat iki hafta içerisinde uyanmazsa umudunuzu kesin"dedi.
Umudunu kesmek mi?
Kafasını yere çevirdi iri beden. Bacaklarını kendine çekip susmak bilmeyen ağlamasına devam etti.
Bu sefer hıçkırıklarını yutmuştu. Ayak sesleri doktorun yanından uzaklaştığını gösteriyordu.
"Bırakır o beni uyanmaz"dedi ağlamayla karışık şekilde.
Bu gerçek tüm tüylerini diken diken ediyordu.
Kara toprağa nasıl teslim edebilirdi ki onu?
Dün gece sarılarak uyuduğu o ten nasıl toprağa yakışabilirdi?
Kafayı yemek üzereydi.
1 hafta sonra...
Sonunda doktorları ikna etmişti. Yağızı akşam görebilecekti. Durumunda değişiklik olmamıştı.
Hastaneden çıktı adam. Arabasını süratle evine sürdü. Arabadan indiğinde bir hafta önceki o olay kafasında canlandı.
Yere baktığında yağızın kurumuş kanı duruyordu. Boğazına koca bir yumru oturdu. Adımlarını eve yönetti.
Duş almalı güzel giyinip kokular sürülmeliydi.
Camdan izlediği sevdiğine bu sefer dokunabilecekti.
Kapıyı açıp içeri girdi. Gözü mutfak kapısında takılı kaldı. Ayakları güçlükle oraya götürdü bedeni.
Mutfak bomboştu. Sandalyede Yağızın suretini gördü kafasını eğmiş şekilde yemek yiyordu. Gözlerini kırptığında o görüntü kayboldu.
Salona geçtiğinde yağız kanepede uzanmış birasını yudumluyordu. Ona bir adım attığında kayboldu.
Kafayı yediğini düşündü acil bir duş alıp kendine gelmeliydi.
Kendini banyoya attı. Sıcak suyla rahat bir duş almak yerine, buz gibi suyla yıkanmıştı. Dişleri birbirine çarparken duşunu bitirip çıktı.
Sevdiği adam acı çekerken ona ihanet etmemek için kendine ceza veriyordu. Askıdaki havluyu alıp bedenini sardı ve duştan çıktı. Yatak odasının önüne geldi.
Elleri kapı koluna gittiğinde derin bir iç çekti.
Bu sefer yağızı nasıl görecekti?
Kapı kolunu çevirip içeri girdi. Yağızın hayali yoktu etrafta.
Hızlıca dolaba yöneldi en sevdiği kıyafetleri çıkarıp üzerine geçirdi. Aynada nemli saçlarına da şekil verip son defa odaya çevirdi kafasını. Yerdeki kıyafetler dikkatini çekmişti.
Yağızın kıyafetleri. Koca iki adımla kıyafetlerin önüne geldi. Eğilip yağızın tişörtünü aldı burnuna yaklaştırdı.
Bir erkek nasıl bebek gibi kokardı ki?
Sanki yağız büyümüştü ama kokusu bebek kalmıştı.
Göz yaşları tişörtü ısıtacak kadar çoktu. Yağız ölseydi bu kıyafetler dışında onu hatırlatacak hiçbir şey olmayacaktı.
Yerdeki pantolonu ve iç çamaşırını da alıp özenle katladı ve komidinin üzerine bıraktı.
Sonra vazgeçip o kıyafetleri kasasına bıraktı. Servetten daha önemliydi o koku onun için. Aynaya tekrar baktığında hazırdı. Oyalanmadan evden çıktı.
Arabasına binip hastaneye sürdü. Sevdiği adamı görecek olmak onu çocuk gibi heyecanlandırsa da köpek gibi korkutuyordu da.
Ya son görüşü buysa?
Sorular zihnini bulanıklaştırmaya yetti. Bir haftadır yaşayacak kadar yiyor uykusuzluktan bayıldığında uyuyordu.
Uykusunu bölen Yağızın ona seslenmesi oluyordu.
Hemşirenin gösterdiği şekilde üzerine koruyucu önlüğü giydi.
Bone, maske derken tanınmayacak gibi duruyordu. Hemşire odanın önüne gelip kartını okuttu.
Kapı açıldı karşısında melek gibi uyuyan o surat vardı. Birkaç adımla yatağın başına gelmişti.
Titreyen ellerini uyuyan adamın eline uzattı. Elini tuttuğunda buz gibi bir soğukluk hissetti.
Ölü birinin elinden farksız değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hatamsın
Teen FictionBirbirine zıt işler yapan iki kişi. Her beraber olduklarında ödemeleri gereken bir bedel vardı. Beraber olmaları evren için koca bir hatadan ibaret. Zıtlıkları aşıp mutluluğa ulaşabilecekler mi? (Eşcinsel romandır)