19

313 18 0
                                    

Göğsümün üzerindeki koca ağırlıkla yan yana duran üç mezarın başına çöktüm.

Muhtemelen gece yarısını geçmişti. Onların öldüğü güne gelmişti tarih.

"Ben geldim anne. Her biriktirdiğim güzel anının ardındaki hüzünle geldim.Aslında yarın sabah yanınıza biriyle gelecektim ama bir anda içime işlenen kötü anılar beni buraya itti. Yanınıza gelmeye ihtiyacım vardı kendime bir ailem var diyebilmek için"

Baykuş sesi dışında sessizdi etraf. Annemin mezarını yarım yamalak temizledim.

Ay ışığıyla aydınlanmış ikinci mezara geçtim.

"Baba, yaşım ilerledikçe yüküm artıyor. Senin öldüğün yaşa gelmek üzereyim. Keşkeyle ilgili çok fasla cümle kurabilirim sana. Bunu yapmak hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Baba anılarımızın yerini yaşadığım anılar alıyor. Onlar benim anılarımken seninle olan anılar siliniyor. Kendime kızıyorum çoğu kez. Mesela çok mutlu olduğum bir günün gecesi hiç güzel geçmiyor. Belki siz burda uyurken ben yaşadığım için utanıyorumdur."

Yanağımdan düşen yaşı elimin tersiyle sildim.

"Anne,baba ben aşık oldum. Sizinle tanıştırmaya getireceğim. Aşık olduğum kişi çok merhametli, kalbi okyanuslar kadar sonsuz ve yeşil gözleri. Baba biliyor musun? O yeşil gözleri bana baktığı sürece parlıyor. Sevgisinden şüphe ettirmedi ama şu son günlerde aramız çok tuhaf."

Yana kıvrılan dudağımla konuşmaya devam ettim.

"Yaşlı bir falcı bizi akıl dışı şeyler söyledi. Önce sevdiğim kişi buna inandı uzak durmak istedi daha sonra bir anda tekrar yakınlaşmak istedi. Anlatırken kafam karıştı. Öyle işte...neden yoksunuz?" 

Gecenin içinde üzerime yıkılan hüzünle omuzlarım titreye titreye ağladım.

Çok garip geliyordu içerisinde olduğum durum. Sanki bir rüyaydı bu olanlar.

Uzun bir rüyaya uyumuş da uyanamıyor gibiydim.

Nasıl bu mezarlıkta insanlar yatardı? Nasıl bu el kadar mezarda kardeşim olurdu.

Babamın mezarını da temizledim.

Ufak mezarın yanına geldiğimde boğazımdaki ağrı katlanmıştı.

Cüzdanımı çıkardım. Kartların en arkasındaki küçük etiketi aldım.

Üzerinde barbi bir bebek resmi vardı. Etiketi çıkardım ve yapıştırdığım onca etiketin üzerine yerleştirdim.

İlk başlarda ona oyuncak getiriyordum ama geceleri köpekler parçalıyordu. O görüntü çok kötüydü.

"Abin geldi kardeşim. Bu seferki etiket çok güzel baksana şu uzun prenses elbisesine. Ka-kardeşim yanımda olsaydın dünyanın en güzel elbiselerini sana giydirirdim. Hem çok güzel kocaman parklar var biliyor musun? Ben hep tek gidiyorum sen olsaydın beraber giderdik"sustum.

Konuştukça boğazımın ağrısı artıyordu.

Küçük mezarı da temizledim ve oradan ayrıldım.

Ayağımın altında kurumuş ağaç yapraklarının sesi geliyordu.

Elimdeki poşetin hışırtısı da buna eşlik ediyordu.

Mezarlıktan çıktım. Onlara yakın olabilmek için yaptırdığım ağaç eve doğru yürüdüm.

On dakikanın sonunda ağaçların arasından geçip evi bulmuştum.

Kapıma asılı süsün arkasına sıkıştırdığım anahtarı alıp kapı kilidini açtım.

Omzumla kapıyı ittim ve kapı açıldı. İçeride elektrik yoktu yasa dışı yapmıştım bu evi. Tek odalıydı ne tezgah ne de mutfak araç gereçleri hiçbir şey yoktu.

Evin arkasında ufak bir tuvalet ve onun yanında banyo vardı.

Evin içi ise gaz lambalarıyla doluydu. Yerdeki koca ama rahatsız yatağın etrafı kitaplarla doluydu. Yatağın biraz uzağında ise ufak bir kıyafet yığını vardı.

En son bu kıyafetleri yıkayıp gitmiştim. Ay ışığının aydınlattığı odaya doğru ilerledim.

İki tane gaz lambasını yaktım birini baş ucuma bıraktım diğerini ise pencere kenarına.

Burası beni dünyadan koparıyordu. Dışarda insan sesi yoktu.

İçerde ben dışında kimsenin varlığı yoktu. Yatağa oturdum yastığı sırtıma koydum poşetten bir içki aldım.

Kuruyan boğazımı içkiyle ıslattım. İçkiyi yere bıraktığımda radyo gözüme çarptı. Ona uzanıp aldım.

Turuncu eski görünümlü bir radyoydu bu. Eski olduğu kadar sağlamdı da.

Kanallar arası gezinmeye başladım. Bir kanala geldiğimde bir sohbet ediliyordu sesi yükseltmek istediğimde cızırtı çıktı.

O kanalı geçtim. Birkaç kanaldan sonra kulaklarıma dolan şarkıyla gülümsedim. Radyoyu kanal gitmesin diye yavaşça kitabımın üzerine bıraktım.

İçkimi yudumlarken şarkı bana eşlik etti.

"Bu gece son, biraz sonra
Bu kapıdan son kez
Çıkıp yine kendimi vuracağım yollara
Kim bilir kaç kere ıslanacak yüzüm
Elimi tut, düşman olma
Ne olur parça parça olmasın içimiz" şarkıyı ilk kez duyduğumdan sözlerine eşlik edemiyordum.

Hisslerime tercüman oluyordu.

"Mutlu ol, iyi bak kendine
Ne olur gözüm arkada kalmasın
Uzun uzun seneler var önünde
Gün gelir sevgilim acıya alışırsın
Alışırsın" alışırdık elbette.

Ne zamana kadar kendimi hazır hissedecek ve o şehir hayatına atılacaktım bilmiyordum.

Sadece bir süre daha burada aileme yakın kalmak istiyorum.

HatamsınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin