25

306 14 0
                                    

"Ahmet son kez uyarıyorum o elini çek"dedim.

Hiçbir şey olmamış gibi davranamazdı bana. Kokusunu her içime çektiğimde beni o pis işine rağmen seçmediği aklıma geliyordu.

Gerçi ben neydim ki onun için?

"Yağız çok uzatmıyor musun?" Karanlıktı dışardan tuhaf hayvanların sesine bizim arabada nefes alış verişlerimiz ekleniyordu.

"Uzatmak mı?" Tek kaşımı kaldırdım ama karanlıktan görmeyeceğini biliyordum.

"Evet, geçti gitti beni kusurlarımla kabul etmediğin sürece aşktan nasıl söz ederiz"dedi.

Sesi boğuk çıkmıştı. Sanki arabada ikimiz dışında kimse yoktu.

"Aşk mı? Ne yani şu ana kadar yaşadıklarımıza aşk diyebiliyor musun?" Dedim.

"Yine başladılar" Erkutun sesi boş bir tartışmaya girmek üzere olduğumu anımsattı.

Bir yazar şöyle demişti; tartışmadan herkes mağlup olur kazanan tek şey sevgidir. Oysa bizim aramızda sevgi kalmamış gibiydi.

"Ağır konuşuyorsun.."derin bir nefes aldı.

"..çok ağır" sustum ona cevap vermedim o da pek umursamadı bunu.

"Kavganız bittiyse napıyoruz?" Dedi doğan.

Hışırtı sesi arabada duyuldu büyük ihtimalle Doğan arkaya dönerek söylemişti bunu.

"Siz ikiniz benim aksime düzgün mesleklere sahipsiniz ya..bulun bir çözüm" karanlık olmasaydı Ahmetin yüzündeki alaylı ifadeyi görebilirdim.

Sesine o kadar yansıttı ki göz devirmeden edemedim.

"Sevgili meslektaşım buldum bir çözüm"dedim.

"Sevgili meslektaşın batsın" ahmetin dediğini umursamadan devam ettim.

"Burda kös kös oturacağımıza arabadan inip etrafa bakalım mutlaka etrafta  birileri çıkar"dedim.

Yaz gününde olduğumuzdan dışarı sıcaktı kapıyı açtığımda sıcak ama serin hava yüzümü yaladı.

Ahmet uzanıp kapıyı geri kapattı.

"Büyük ihtimalle adanaya yakın olan akça tekindeyiz  hele ki bir ormandayken dışarı çıkmak ne kadar mantıklı?"  dedi Ahmet.

"Bilmediğin şey de yok"dedim.

"Fiziğim kadar coğrafyam da iyidir"dedi.

Karanlık olmasına sevindim yoksa yüzümdeki sırıtışı görecekti. Bir iki kere öksürüp öne eğildim.

"Kimler benimle?" Diye sordum.

"Kurtlara tatlı niyetine bedenimi yem edemem"Erkuta uzandım bacağına vurmak için.

Elime gelen şeyle yüzümü buruşturdum.

"Ne lan bu?"

"Ya-yağız elini çek" Doğanın sesini duyduğumda sertlikten elimi çektim.

Lanet olsun karanlık nedeniyle yaptığım şeye bak.

"Noluyo lan?" Ahmetin dediğini duymazdan gelerek devam ettim.

"Doğan sen gelme benimle" dedim pek gelecek durumda da değildi.

"Ya ben sevgilim?" Sıcak nefesini boynumda hissettiğim ahmeti elimle kendimden uzaklaştırdım.

"Eski sevgilim"dedim kelimeleri bastıra bastıra.

"Takip et beni" arabadan indim.

Kapıyı kapattığımda Ahmet de diğer kapıdan indi. Dışarısı içeriye göre daha aydınlıktı.

Ahmetin camları filmle kaplı olduğundan zifiri karanlıktı araba.

"Ee izci nereye gidiyoruz?" Diye sordu.

Etrafıma baktım gördüklerimi zihnim tuhaf canlılara benzetiyordu.

Arkama baktığımda açık bir alan vardı ağaçlıklar ve çalılıklar çok yoktu. Ellerimi cebime sıkıştırıp o yöne yürüdüm.

---

"Senin fikrinle dışarı çıkan aklıma sokim" milyonuncu kez söylenen Ahmeti milyonuncu kez duymazdan geldim.

Neredeyse üç saattir yürüyorduk git gide ağaçlar azalmış onun yerini taşlık alanlar almıştı.

"Önüne bak burası tehlikeli"dedim.

"Beni düşünüyormuş gibi rol yap-" taşların düşme sesiyle arkama döndüm.

Ahmet arkamda yoktu.

"Şa-şakanın sırası değil!"

Yüksek sesle bağırdığımdan birkaç kuşun havalandığını gördüm.

Tahminen güneş doğmaya yakındı. Gökyüzü açık bir maviliğe bürünmüştü.

"Ahmet!" Etrafıma tekrar baktım.

"Se-sevgilim" acı çekercesine bir mırıltı duydum.

Sesin geldiği yere doğru yürüdüm ve birçok taş düşme sesi duyuldu.

Alnımdaki ağrı ellerimdeki sıvıyla yüzümü buruşturdum.

Etrafıma bakındım, ufak bir uçurumdan düşmüş gibiydik.

Koca bir taşın üzerinde duruyorduk aşağı baktığımda ise bir uçurumla karşılaştım.

Şans eseri düşmemiştim.

"Ben burda-burdayım" sesi duymamla bakışlarımı Ahmete çevirdim.

Yüzünü incelediğimde yanağında ve boynunda kan vardı.

"Yü-yüzün" telaşlandım.

"Korkma iyiyim" yattığı yerden bileğiyle destek alarak taşlık alana sırtını verdi.

Etrafı bir süre inceleyip bana döndü.

"Sen iyi misin?"

Başımı belli belirsiz salladım.

"Şu taraftan gidebiliriz" işaret parmağıyla gösterdiği yere baktığımda ince yol şeklinde bir alan vardı ama çok tehlikeli duruyordu.

Düşme ihtimalimiz çoktu.

Üzerimdeki kemeri çıkardım. Bana anlamamış bir ifadeyle bakan Ahmetin bileğini kendime çektim.

İkimizin bileklerini bir süre uğraştıktan sonra kemerle bağladım. Uzanıp dişimle kemeri sıktım.

"Sen kafayı mı yedin?"

Yüzündeki şaşkın ifadeye gülümsedim. Bir çocuğun bakışından farksızdı bu.

"O yol çok tehlikeli, ya beraber kurtuluruz ya da beraber ölürüz"dedim.

Uzanıp dudaklarımdan sert şekilde  öptü. Onu davet edercesine dudaklarımı araladım.

Alt dudağımı dişleri arasına alıp canımı yakmamak istercesine dişledi. Zevkten inleyip geri çekildim.

"Yağızım" nefes nefese ismimi söyledi. Alt tarafım çoktan sertleşmişti.

"Hazır mısın?"dedim.

"Affettin mi?" diye sordu.

"Sana küs kalmayı beceremiyorum"diyince uzanıp kısa bir öpücük kondurdu dudağıma.

"Hazırım"dedi.

Birbirimizden destek alarak ayağa kalktık.

"Ölmek yok"dedim.

"Sen nefes aldığın sürece... bana ölüm haram" dedi.

HatamsınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin