7°•°Prens Viridian•°•

174 30 36
                                    

**

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

**

Tek kaşını kaldırmış bana manasızca bakan prense ne diyeceğimi bilemez bir halde bakıyordum. Bu hayatım boyunca gördüğüm tüm şeylerden daha çok şaşırtmıştı beni. Bir prens... Aynı zamanda Ylve olan bir prens... Şaşkınlık ve sebepsiz bir mutluluk yaşıyordum. Yalnızlığın bir adı varsa o kesinlikle benim adımdı. Ama artık yalnız olmadığımı biliyordum. İnsanların cinsiyetçi ve ırkçı düşünce sınırlarıyla çevrilmiş zehirli bir dünyada sivrilen kulaklarımla, bir uvurzla onlardan ayrılıyor, dışlanıyordum. En kötüsüyse aşağılanıyordum. Bir toplumdan birkaç kişinin yaptığı hatalar ve uyumsuz davranışların  cezası o toplumun en küçüğünden yaşlısına kadar tüm bireylerine kesiliyordu. Öyle ki canınızı ortaya koyarak soyunuzdan birilerinin yaptıklarını telafi etmeye çalışsanız bile bir önemi kalmıyordu. Hatta sizin onların kurtarıcısı olduğunuzu dile getirseler dahi zehirlenmiş zihinlerinde bunun imkansız olduğunun meskun düşüncesi filizleniyordu. Nereden bildiğimi sormayın.

Dudaklarımdan bilinmezliğin çölünde kaybolmuş dehlizlerin anahtarı olan bir soru düştü. Prens Viridian'ın beni duyduğundan bile emin değildim. "Bu nasıl olabilir?" Nasıl olur da bir prens hem de Veliaht bir prens ülkece dışlanmış ve yok edilmiş bir soydan olabilir?

Prensin akşam yemeğinde beni ilk gördüğü zaman bakışlarının kulaklarıma kaymasını ve değişen yüz ifadesini hatırladım. O da benimle aynı duyguları hissetmiş olmalıydı. Şu an her ne kadar yüzünde umursamaz bir ifadeyle yanımdan geçip gitse de.

***

Diğer kardeşleri gibi düşüncelerle ve gayriihtiyari evhamlarla geçen bir gecenin izlerini bariz bir şekilde taşıyan göz altlarımla idman kıyafetlerimi giymiş eğitim alanına doğru ilerliyordum. Her ne kadar kendim 'yetişkin her birey gibi' üzerimi kendim giyebileceğimi söylememe rağmen odadan çıkmadan önce beni kontrole gelen Alise bugün idmana silahsız gitmemi söylemişti. Bel boşluğumda alışık olduğum silahın ağırlığı olmadan her ne kadar kendimi savunmasız hissetsem de Alise'in sözünü dinleyip silahsız bir şekilde idman alanına gittim. Attığım her adımda önceki günlerden kalma morlukla ve yaralar kendini hissettiriyor, yürümek bile bir işkence haline geliyordu. 

Çoktan oluşmaya başlamış Guflardan oluşan sıraya yöneldiğimde kimsenin yanına silahını almadığını fark ettim. Alise yine hayatımı bir rezillikten kurtarmıştı. Yanımda diğer Guflarla konuşan Berla'nın sinir bozucu sesini duymak aynı zamanda silahsız ve savunmasız bir şekilde idmana çağrılma saçmalığı yüzünden sinir uçlarım bir anafora girmişti. Aslında sinirlerimi bozan asıl meseleye kılıf uyduruyordum. Orada benim dışında 'savunmasız' olan kimse yoktu. Neredeyse hepsi ölümcül birer keskinliğe sahip yeteneklerini ustalıkla kullanma becerisine sahipti. Ben ise daha suyu nasıl çağıracağımı bile bilmiyordum. 

Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. Diğer herkesi, seslerini boğuklaştırarak duymama engel olan gri bir sisin ardına gönderdiğimi hayal ettim. Bu benim sakinleşme yöntemimdi; herkesi sessize alarak beynimin içinde kendime ait çılgın bir huzur alanı yaratmak. Soluklarım düzene girmiş, bedenim korkutucu bir sakinliğin hakimiyetine girmişti. 

SUYUN VALSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin