9.Sırlar

133 29 2
                                    

**

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

**

Olcay'ın bunca zaman dokusunu unuttuğum nasır tutmuş ellerine parmaklıkların arasından nedenini bilmediğim içgüdüsel bir heyecanla karışık şaşkınlıkla sarıldım. Konuştuğumda sesim daha önce hiç öyle çıktığını sanmadığım bir tona bulanmış fısıltıyla doluydu. "Ne demek ejderha yumurtası bulduk?!"

Olcayto tedirgin bir şekilde başkalarının duymasından endişe ederek etrafı kontrol ettikten sonra gözlerimin içine bakarak söylediği şeyler hazmetmesi hiç de kolay olmayan şeylerdi. "Bu herhangi bir ejderhanın değil, senin rüyanda görüp uykularını kaçıran ejderhanın yumurtası. Ve her nasıl olmuşsa Komutan Pixis senin çizimine ulaşmış. Dikkatli olmalısın, kimseye güvenme Elafer."

'Bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu' Dediğim gün aklıma geldi. Aynı anda aynı şeyleri düşünüyorduk. Bakışlarımızdaki soru işaretleri o felaket gecesinin sabahında gördüğüm rüyaya aitti. Ejderha yumurtası bin yılda bir meydana gelen efsanevi bir şeydi. Ve ben o efsanevi yumurtanın annesini rüyasında görmüş bir efsanevi suyun sesiydim. Bir cümle içinde bu kadar çok efsane kelimesini kullanmak ruhuma iliklenen bir düğümdü. Ve o düğümün ucu benzerlerinden oluşan koca bir yumağa çıkıyordu. 

Önceliklerimi belirleyip boş sorulardan kaçınmalıydım. Soruna yöneldim. "O yumurtaya ne oldu? Nerede şimdi?" 

"Sarayda." 

İçimden bir ses olmaması gereken en tehlikeli yerde olduğunu söylüyordu. Tıpkı bizim gibi. 

***

Bir hafta önce...

Olcayto gözlerini sulandırarak binlerce iğne şeklinde gözüne batan güneş ışığından kaçınmak için ellerini yüzüne götürmeyi denedi fakat bileklerinde can yakıcı bir baskı hissedince bundan vazgeçti. Ne kadar zor olsa da neler olduğunu anlamak için gözlerini açmaya çabaladı. Çabaları sonuçsuz kalmamıştı, birkaç denemenin ardından göz kapaklarını yeteri kadar süre için açık tutmayı başarmıştı. Göz bebeklerinin ışığa alışması için bir müddet bekledikten sonra olumlu sonuç aldı. 

İlk farkına vardığı şey üzerinin nemlenmesine ve teninin üşümesine sebebiyet veren ve üzerinde iki büklüm yattığı çiğ düşmüş seyrek çimli zemindi. Kafasını kaldırınca ağzındaki kuru ot sapıyla siyah göz bantlı biriydi. Devrilmiş bir ağacın üzerine oturmuş, kollarını umursamaz bir şekilde dizlerinin üzerinde salmıştı. Kollarına bakınca ellerinin karnının üzerinde bileklerinden kalın bir iple denizci düğümüyle bağlanmış olduğunu gördü. Ayaklarını oynatmaya çalışınca bileklerindekine benzer bir basınçla karşılaştığını görüp onların da aynı acı talihe mahsur kaldığını anladı. 

Onu/onları bir domuz gibi el ve ayaklarından bağlamışlar, bir çuval gibi yere atmışlardı. Çevresinde bir tur yuvarlanınca Benton'a çarptı. O olmalıydı çünkü bu cüsseye ancak o sahip olabilirdi. "Hey, dostum. Nasılsın?"

SUYUN VALSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin