Bir yoktan vâr olma hikayesi.
"Eksik olmak diğer insanlardan farklı olmaktı bizim lügatımızda. Farklı bir soy, farklı bir ırk veya fiziksel bir yetisinden mahrum bırakılmış olmaktı. En kötüsüyse herkesle aynı düşünmüyor, herkes gibi rol yapmıyorsan...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Olcay'la daha yedi yaşındayken tanışmıştık. İkimiz de yetimdik, hep dışlanan çocuk olmuştuk. Onun babası kumar borcu yüzünden öldürülmüştü. Annesi de bunun üzerine kendi canı karşılığı Olcay'ı borcu olan kişilere vermişti. Ama o bir şekilde zalimlerin elinden kurtulmayı başarmış ve yaşadığım bir nevi yatılı okul olan Çocuk Çiftliğine sığınmıştı. O günü çok iyi hatırlıyordum. Koşarak gelen üstü başı pislik içindeki o dağınık saçlı çocuğun gözlerindeki korkuyu, terk edilmişliği çok iyi hatırlıyordum. Diğerleri onu görünce burunlarını tutarak kaçmıştı ondan. Bense onu alıp Çiftliğin rahibesine götürmüş, bizimle kalması için yalvarmıştım. Rahibe de acımış olacak ki izin vermişti. İki yetim olarak çiftlikte kalma karşılığı çiftlik işlerine yardım ediyorduk. O günden sonra birbirimizin en yakın arkadaşı olduk. Herkesin dışladığı iki çocuktuk. Ben diğerlerinden kulaklarımın sivriliği yüzünden ayrılıyor, dışlanıyordum. Benim soyum ülkeyi bir zamanlar bölmeye çalışan sonra fakirliğe ve aşağılanmaya maruz kalan ve büyük çoğunluğu ülkeden sürülen Ylve'di. Olcayto ise bir nevi benim gibi yetim doğarken tercih seçeneğimizin olmadığı ailesinin günahlarının bedelini ödüyordu. Diğer çocuklar bizimle hep dalga geçmiş, bizi küçük görmüşlerdi. Kıtanın Güneyine özgü açık kahve dalgalı saçlarımız ve renkli gözlerimiz de bizi çoğunluğun oluşturduğu Kuzeylilerin esmerliğinden ayırıyordu. Sanki bu dünyaya dışlanmak ve ayrışmak için gelmiştik. Sivri kulaklarımı saklamak için saçlarımı hep dağınık bırakmayı tercih ederdim fakat her zaman bir miktar görünmeyi başarırlardı. Evet, onlara göre eksiktik. Ama birbirimizle tamamlanmayı başarmıştık. Artık yalnız değildik, kimsenin bizimle oynamasına ihtiyacımız yoktu. İki kişilik de oynayabiliyorduk saklambacı. Tüm oyunları. Tek oyun arkadaşımla ise o gün ayrılmaya mecbur bırakılmıştım, hem de daha eksik olabilmek mümkünmüş gibi tüm farklılıklarıma bir farklılık daha ekleyerek. Bu öyle bir farklılıktı ki diğer tüm kardeşlerinin önüne geçmeyi başarıyordu...
***
Her zaman hisleri kuvvetli biri olmuştum. Güzel gidecek bir günü rüzgarın kulaklarıma fısıldadıklarından, ters gidecek durumları ruhumun esintisinden sezerdim. Bugün de ruhumun korku dolu esintisini duyuyor gibiydim Olcay'la Benton'ın arkasından bakarken. Öyle ki yürürken kulaklarımın cızırtısından karşıdan gelen Ateş Çağırıcıyla çarpıştığımızı tenimde bıraktığı sıcaklığı duyana kadar fark edemedim. Fakat o, ona kasıtlı olarak çarptığımı zannetti.
Geri çekilip sinirle soludu Ateş Çağırıcı. Aralarına kırmızı renk atılmış koyu saçlı, çekik gözlü güzel bir kadındı. Önce tek elini beline yerleştirmiş, gözlerinde ateşin öfkesiyle süzdü beni. "Hey, sizi lanet olası Sıradanlar! Böyle basit şeylerle Gufları alt edebileceğinizi mi zannediyorsunuz?!"
Beni Guflara nefret duyan biri zannediyordu. Pek de haksız sayılmazdı gerçi. Gufları sevmezdim ama nefretim de yoktu. Onlar da sevmediğim şey kontrol edilemez güçleriydi. Bakışları saçlarımın arasından gözüken kulak uçlarıma kayınca sustu. Engel olmama müsaade etmeden cüretkar bir şekilde sol kulağımın üstündeki saçları sertçe çekti.