Kantinci abladan kahvemi alıp dökmemeye çalışarak kaloriferlerin yanındaki masalardan birine ilerledim. Seungmin'le tartıştıktan iki gün sonra nihayet okula gelmiştim ancak bayılacak gibi hissediyordum. O gün akşama kadar uyumuş olsam da önceki gün hiçbir şekilde uyuyamamıştım ve bütün gece uyanık kalmanın cezasını okula dönüş günümde zombi gibi hissederek çekiyordum. Ayılmak için kesinlikle kahveye ihtiyacım vardı. Ayrıca Miyeon veya Seungmin'i görmem durumunda, kafeinin sakin kalmama yardım edeceğini düşünüyordum.
Seungmin'le iki gün bile olsa konuşmamış olmamız canımı sıkıyordu. Sanırım gerçekten Hyunjin'in dediği kadar dengesizdim. Ona konuşmak istemediğimi ben söylemiştim ve şimdi saatlerim neden beni arayıp sormadığını düşünmekle geçiyordu. Evde geçirdiğim ikinci günde Jisung yanıma gelip rastgele muhabbetler açarak kafamı dağıtmaya çalışmıştı ve bu sırada ona Seungmin'i sormamak için kendimi zor tutmuştum. Ancak ayrılmış çiftler gibi görünmemek için sormamaya karar vermiştim.
Ben kahveme dalmışken yanımdaki sandalye hareket etti ve birkaç saniye içinde hindistan cevizli şampuan kokan bir beden kendini sandalyeye bıraktı.
"Günaydın." diyerek gülümsedi Chan.
Onu burada görmeyi beklemediğim için biraz şaşırsam da, "Günaydın." diyerek cevap verdim. Ters gözükmek istemiyordum ama selamımın dünyanın en bıkkın ve ruhsuz selamı olabileceğinin farkındaydım.
"Nasılsın? Biraz canın sıkılmış gibi sanki."
"Ne demezsin." diye mırıldandım kendi kendime. Tahmin etmek çok zor olmasa gerekti.
"Anlatabilirsin. Sonuçta okula yarım saat erken gelmekle çılgınlık yapmışız. İnanabiliyor musun, yarım saat? Bu hapishanede geçireceğimiz fazladan 30 dakika. Normalde derse geç kalmamız gereken yaştayız." Sanırım söyledikleri komikmiş gibi bir tepki vermemi bekliyordu ancak gülecek halde değildim.
"İlk aptallığım değil."
"Tamam. Anlatmak zorunda değilsin. Havayı biraz yumuşatmaya çalışıyordum ama düşündüğümden ciddi görünüyor mesele."
"Arkadaşlarımla ufak bir sorun yaşıyorum diyelim ve burada bırakalım."
"Jisung'la mı ilgili? Sana açıldı mı?"
"Affedersin ama," diyerek kaşlarımı çattım ve yerimde rahatsızca kıpırdandım. "İlk ve son karşılaşmamızda bende çok da iyi bir ilk izlenim bıraktığını düşünmüyorum. Tam olarak bu tavrın yüzünden üstelik."
"Rahatsız ettiysem özür dilerim." Sandalyesini benden uzaklaştırdı. "İstersen tam şu an seni yalnız bırakabilirim."
Giderse yine Seungmin'de takılı kalacağımı bildiğimden, istemesem de, "Tamam, gitme." diye mırıldandım. "Sadece işe çok fazla burnunu sokmazsan sevinirim."
Konuşmak için biraz bekledi. Açıkçası daha az önce ortamdan kovulmasına takılmış görünmüyordu. "Harika bir önerim var."
Harika olduğundan şüpheliydim.
"Bu hafta sonu güzel bir tiyatro gösterisi var. Liseler arası tiyatro yarışmasında dereceye giren piyesler sergilenecek. Katılmak ister misin? Jisung konusunu bir daha açmam ve kafanı dağıtmış olursun."
Bir hafta sonunu Seungmin ve Hyunjin olmadan geçirsem ölmezdim herhalde. Bu yüzden düşünmeden, "Olur," diyerek kabul ettim. "Ne zaman?"
"Cumartesi. Öğleye doğru buluşuruz ve seni arkadaşlarımla tanıştırabilirim. Eğer yaklaşık on beş kişinin adını ezberleyecek havanda değilsen biz onlardan ayrı takılırız. Gösteri öncesinde bir şeyler yer ve salona öyle geçeriz. İstediğin oyuncularla tanışmanı da sağlayabilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Third Person ;; 2Min {✓}
FanfictionMinho, kafasını karıştıran notlar alıyordu. }{ | 2020 Ağustos