“Sınıfa geri geldiğimde masama turna kuşu bıraktığını gördüm. Bu kulağa hoş gelse de aslında çok kötü çünkü artık origamiyle ilgili her şeyi öğrenmek zorunda hissediyorum. O bana kağıttan kuş yaptıktan sonra eve geldiğimde bir buçuk saat boyunca başka hiçbir şeyle uğraşmadım ve kağıttan çiçek veya kalpli not gibi şeylerin nasıl yapıldığını öğrenmeye çalıştım.”
Kedi kumuna küreği daldırırken “Mesajlarıma dönmemenin sebebi de bu muydu yani?” diye sordum.
“Minho, lütfen ben Yuqi'den bahsederken dünyadaki en önemli şeyin bir anda o oluverdiğini unutma. Tabi ki neden buydu. Yarıda bırakıp sana döneceğimi falan beklememişsindir umarım.”
Gözlerimi devirdim. “Yok canım, ne haddime.”
Hyunjin başını salladı. “Evet, devam ediyorum. Bana kalırsa çiçeği ve kalpli notun ikisini aynı anda yapmalıyım ve sabah Yuqi gelmeden önce dolabına koymalıyım. Belki ileride, bu not şeyi aramızda bir olay olur ve birbirimizin eşyalarına kalpli notlar bırakırız. Tıpkı sen ve romantik aşığın gibi.”
Elimdeki küreği ve içi kedi kumuyla dolan poşeti yere bırakıp Hyunjin'e baktım. “Biliyor musun, sanırım daha fazla Yuqi'den veya sizin aranızdaki flörte benzeyen şeyden ya da ne bileyim, mesela bana gelen aptal notlardan konuşmak istemiyorum.”
Ben cümlemi bitirdiğimde, Hyunjin sanki beni anlıyormuş gibi gülümsedi ve gözlerini kapatıp başını aşağı yukarı salladı. Koltuktan kalkıp birkaç adımda yanıma geldi ve yere oturup yanaklarını ellerine koyarak gözlerime baktı. “Her şey geçecek, Minho. Senin neden bu kadar huysuz olduğunu biliyorum.”
Kaşlarımı kaldırdım. “Neden huysuzmuşum?”
“Sevgilinle mutfakta benden habersiz hoş saatler geçirdiğin günleri özlüyorsun.”
Koluna yumruk attım.
“Tamam, susuyorum ama gerçekten bu soğukluğun süresi dolmadı mı? Seungmin'i özlediğinin hepimiz farkındayız. Neden hâlâ gidip konuşmuyorsun?” Ben ağzımı açıp konuşacakken devam etti. “Seni unutmuş olmasından korkuyorsan da sorun değil. En son gördüğümde göğsüne senin çocukluk fotoğrafını bastırıp yorganın altında ağlıyordu. Yatağının kenarında soda şişesi bile vardı.”
İkinci yumruğu yedi.
“Sıktı bu şakaların. Alaya alınacak bir konu olduğunu düşünmüyorum.”
“Ne zamandan beri şakalarıma alınır oldun?”
Sağ kaşımı kaldırdım. “Hep mesela?”
Elini göğsüne götürüp kendini halıya bıraktı. “İhanet!”
Haline içim acıyarak bakarken telefonumun zil sesi salonda yükseldi. Arkamdaki sehpaya uzanıp telefonumu elime aldığımda gözlerim fal taşı gibi açıldı. “Seungmin arıyor.”
Hyunjin hemen yerinde doğruldu. “Burada olduğumu söyleme.”
“Niye?”
“Bilmiyorum, heyecanlı olur.”
Seungmin'in araması yeterince heyecan verici olduğu için Hyunjin'i umursamadan, “Efendim?” diyerek açtım telefonu.
“Müsait misin?” Göremese bile başımı sallayıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Sadece sesini duymamla bile ağlamak isteyecek kadar özlemiştim onu ama hâlâ neden inat ettiğimi ben de bilmiyordum. Onu kendim ittikten sonra bana gelmesini beklemek aptallıktı. Eğer beni barışmak için arıyorsa çok kötü hissedeceğime emindim.
Sesimin titrememesine özen göstererek cevap verdim. “Tabi, müsaitim.”
Konuşmak için birkaç saniye bekledi. “Şey, özet çıkardığım defteri bulamadım da, Jisung sende olabileceğini söyledi. Sormak için aramıştım.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Third Person ;; 2Min {✓}
FanfictionMinho, kafasını karıştıran notlar alıyordu. }{ | 2020 Ağustos