Durmaksızın çalan kapıya gözlerimi ovalaya ovalaya yürüyüp kapının yanına geldiğimde delikten gelenlere baktım. Derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı aralayıp Seungmin ve Hyunjin'i içeri aldım.
“Niye aramalarımıza cevap vermiyorsun?” diye sordu Hyunjin salona ilerlerken.
Esnedim. “Uyuyordum.”
“Okula neden gelmedin? Hasta mısın? Neden haber vermiyorsun önceden?”
“Yavaş gel.” dedim onları kapı pervazına yaslanıp izlerken. “Keyfim yoktu, gelmek istemedim.”
Aslında Seungmin'i görmek istememiştim ve onunla karşılaşmamak için okula gitmemiştim. Önceki gün Miyeon'dan kısa hikayelerini dinledikten ve otobüste karşılaştıktan sonra ne aramalarına ne de mesajlarına dönmüştüm. İçimden ondan kaçmak geliyordu çünkü ne zaman Seungmin veya Miyeon aklıma gelse düşündüğüm ilk şey birbirlerini ne kadar sevmiş veya ne kadar iyi vakit geçirmiş olabilecekleri oluyordu. Muhtemelen benden çok sevmişler ve benimle olduğundan daha iyi anılar biriktirmişlerdi. Birbirlerini benden daha uzun süredir tanıyor olmaları bile kıskançlıkla dolmama yetiyordu.
“Hasta mısın?” diye üsteledi Hyunjin. Seungmin geldiğinden beri konuşmamıştı ve henüz konuşmamış olması beni biraz rahatlatıyordu. Konuşsa ona nasıl cevap vermem gerektiğinden kesinlikle emin değildim.
“Değilim, Hyunjin. Sadece canım istemedi ve gelmedim.”
“Okulu kıracağımız zaman birbirimize söylüyorduk diye hatırlıyorum.” dedi sesine biraz kırılmış bir hava katarak.
“Ben de öyle hatırlıyorum ama demek ki bazen birbirimize söylemediğimiz şeyler oluyormuş.” dedim aniden öfkelenerek. Seungmin'in böyle bir şey söylememi beklediği belliydi ancak Hyunjin'in şaşkınlığı yüzünden okunuyordu.
“Ne oldu sana ya? Dün de seni yarım saat Miyeon'la yalnız bırakayım dedim, yarım saat geçmeden eve geçiyorum demişsin. Bir sorun mu var? Anlat çözelim.”
“Benim bir sorunum yok, sizin varsa söyleyin.” Meydan okurcasına Seungmin'e baktım. Hâlâ tepkisiz kalıyor oluşu canımı sıkmaya başlamıştı.
Hyunjin anlamak ister gibi Seungmin'e döndüğünde Seungmin oturduğu koltukta arkasına yaslandı. “Özür dilerim.”
“Ne demek, önemli değil. Hatta ben seni bu onurlu davranışın için teşekkür ederim. Ne güzel özürdü o öyle.”
“Minho, ben ciddiyim. Çok özür dilerim. Sana karşı daha dürüst olmam gerekirdi.”
Hyunjin lafa karışarak “Ne olduğunu söyler misiniz?” diye sordu.
“Seungmin anlatabilir bence. Olayın asıl kahramanı o.”
Seungmin gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı. “Miyeon benim eski sevgilim. Bu yüzden dün benim de sizinle geleceğimi sandığı için huzursuzlandı. Görünüşe göre Minho'ya da geçmişimizden söz etmiş.”
“Miyeon senin eski sevgilin mi? O kadar güzel bir kız sana nasıl baktı?”
“Sorun bu mu sence şu an?” diye sordum Hyunjin'e de sinirlenerek. “Hikayeyi Miyeon'dan dinlemiş olmamız garip gelmiyor mu?”
“Ben bunun gibi bir tipsizin nasıl Miyeon gibi bir kızı tavladığını daha çok merak ediyorum.”
“Hyunjin,” dedi Seungmin uyaran bir ses tonuyla. “Şaka yapacak havada değiliz.”
“Evet, Seungmin'in anını mahvediyorsun şu an. Bırak biraz daha anlatsın eski sevgilisini.”
Seungmin ayağa kalkıp bana doğru yürüdü. “Miyeon'a karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Bizimkisi geçmişte kaldı ve biteli çok oldu. Bu okula geldiğimde de herkesin ona nasıl hayran olduğunu gördüm ve kimseye anlatamadım, nefret edilen yeni gelen çocuk olmak istemedim. Zaten onun da pek umrunda görünmüyordum. Üzerinde konuşmamıştık ama ikimiz de tanışmıyormuşuz gibi davranmaya karar vermiştik. Size söyleyecektim ama bu sefer de sen ondan hoşlandığını söyledin ve aranıza girmek istemedim. Onunla mutlu olma şansın varsa benimle ilgili herhangi bir şey yüzünden bunu bozmanızı istemedim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Third Person ;; 2Min {✓}
FanfictionMinho, kafasını karıştıran notlar alıyordu. }{ | 2020 Ağustos