“Öpeyim de geçsin.”
“Saçmalama.” Hyunjin elini geri çekti.
Seungmin üzülmüş gibi dudaklarını büktü. “N'olur öpsem? Çok acıyordur kesin.”
“Git manitini öp. Jisung öper beni. Jisung?”
Jisung yattığı koltukta başını hafifçe kaldırıp önce Hyunjin'e, sonra Seungmin'e baktı. Birkaç saniye olayı anlamaya çalıştıktan sonra omuz silkip geri yattı. “Bana ne, kırmasaymışsın Hyunjin.”
Hyunjin kaşlarını çatıp bakışlarını Seungmin'e çevirdi. Seungmin gülümserken Hyunjin hâlâ çatılı duran kaşlarıyla alçılı elini Seungmin'e uzattı. “Öp.”
“Geçti o tren. Benim Minho'm var.”
“Sabahtan beri hiç ilgilenmiyorsun ama.” dedim sitem dolu bir sesle.
Okulup ekip Seungmin'in evinde kahvaltı yapmıştık. Biraz sonra Hyunjin ve ben Jisung'a belli etmeden doğum günü için hediye alışverişine gidecektik ancak muhtemelen aldıklarımızın çoğunu taşımak bana kalacaktı. Hyunjin incinen parmağının iyileşmesine izin vermeden Chan'ı yumrukladığı için parmağında çatlak olduğunu söylemişti ve Süper Zeka Seungmin öperek onu iyileştirebileceğine inanıyordu.
Seungmin kıkırdadı ve oturduğu yerden kalkıp birkaç adımda yanıma geldi. Oturduğum tekli koltukta kenara kaymamı beklemeden bir bacağını kucağıma atarak yanıma sıkıştı.
“Seungmin, saçmalama!”
“Sığdık.” Kollarını omuzlarıma sarıp yüzünü boynuma sakladı. “Özür dilerim, akşama kadar seninim.”
Hyunjin sağlam olan eliyle bir çorabını çıkardı ve top yapıp hâlâ koltukta yatan Jisung'a fırlattı. “Sen bana hiç böyle şeyler söylemiyorsun.”
“Böyle şeyler söylersem işi başka yerlere çekeceğini bildiğim için olabilir mesela.”
Seungmin diğer bacağını da kucağıma attı ve koltukta iyice yayıldı. Yüzünü gömdüğü boynuma belli belirsiz bir öpücük bıraktığını hissettiğimde gözlerim büyüdü.
“Güzel kokuyorsun.”
Onun bu cümlesi üzerine Hyunjin'le Jisung aynı anda bize baktıklarında saniyeler süren çabanın ardından güçlükle yerimde kalktım. Seungmin gülümsemeye devam etti.
Ortamdaki garip hava dağılsın diye Hyunjin'e baktım ve, “Hadi seninle alışverişe gidelim.” diyerek elinden tutup çektim.
“Nereden çıktı alışveriş?” diye sordu Jisung.
“İçimden geldi.”
“Sevgilinle çık alışverişe. Belki oda da bulursunuz.”
“Hyunjin, uyuzluk etme.”
“Beni kaldırma yerimden. Elim sakat zaten.”
“Hayır, gayet iyisin. Hadi.”
“Minho,” Duygu sömürüsünü dibine kadar yapmak istediğini belli eden gözlerini bana dikti. “N'olur ben gelmesem? Bana bu eziyeti çektirmesen.”
Birkaç saniye süren sessizlikten sonra “Hyunjin niye Minho onu cehenneme götürmek istiyormuş gibi davranıyor?” diye sordu Jisung.
“Bir nedeni yok.” diyerek ayağa kalktı Seungmin. Ardından bileğimi kavradı ve küçük bir hamleyle beni Hyunjin'den ayırdı. Kapıya yürürken “Biz gidelim, kalsın bunlar.” diye devam etti.
Zafer kazanmış gibi gülümseyen Hyunjin'i korkutmaya çalışarak kaşlarımı çattım ancak başarılı olabildiğimi sanmıyordum.
“Niye birden gidiyorsunuz ya?” diyerek Jisung da yattığı yerden doğruldu. “Böyle iyiydik sanki. Hemen gitmek zorunda mısınız?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Third Person ;; 2Min {✓}
FanfictionMinho, kafasını karıştıran notlar alıyordu. }{ | 2020 Ağustos