Öğle arasında yaşadığımız küçük tartışmadan sonra hiçbirimiz konu üzerine daha fazla konuşmamıştık. Aslında tartışma bile diyemezdim çünkü durup dururken olay çıkaran kişi bendim. Seungmin'le daha yeni barışmışken onunla arama yine soğukluk girmesini istemiyordum ancak niye böyle tepkiler verdiğimden de emin değildim. Söylediğim hiçbir şeyin mantıklı bir açıklaması yoktu açıkçası. Bu da suçlu hissetmeme sebep oluyordu çünkü her şey herkes açısından iyi gidiyorken ben sürekli bir sorun varmış gibi hissetmekten bıkmıştım.
Son zil de çaldığında çantamı tek omzuma astım ve kapıya yürüdüm. Hepsinin de benimle yalnız konuşmak istediğinin farkındaydım çünkü son iki haftada oldukça fazla olay çıkarmıştım ve bunların üstüne kimseyle konuşacak havada değildim.
Sanki beni duymuş ve isteğimi görmezden gelir gibi, “Minho,” diyerek omzuma dokunan ele baktım.
Tüm bu söylediklerime rağmen gelenin Seungmin olmasını deli gibi isterken karşımda duran kişi Jisung'tı.
“Sahile gidelim.” dedi hiç uzatmadan.
Ne kadar itiraz etmeye çalışsam da fayda etmeyeceğini bildiğim için konuşmadım ve peşinden ilerledim. Okuldan çıktıktan sonra sahile doğru yavaş bir tempoda yürümeye başladık.
Bir süre yürüdükten ve okuldan çıkan diğer öğrencilerden uzaklaştıktan sonra, “Eee?” diye mırıldandı Jisung. “Susacak mıyız böyle?”
Dudaklarımı gerginlikle birbirine bastırdım. “Ne demem gerektiğini bilmiyorum bile, Jisung.”
“Birkaç gündür sende bir şey var. Ben bile fark ettim. Ne kadar özel olduğunu bilmiyorum ama eğer benim yardımcı olabileceğim bir şeyse sana yardım etmek isterim.”
Denizle yürüme yolunu birbirinden ayıran kayalıkların yanına geldiğimizde elimle taşları işaret ettim. Jisung mesajı anında alarak gösterdiğim yöne ilerledi ve büyük kayalardan birinin üstüne çantasını bırakarak oturdu. Ben de karşısına kurulduktan sonra, “Bilmiyorum.” diye cevap verdim az önceki sorusuna.
“Ne demek bilmiyorum?”
“Belki bir şeyler oluyordur ama ben de anlayamıyorum.” Rahatsızca kıpırdandım. “Acaba benden konuşmasak mı? Benim sana yardımcı olabileceğim hiçbir şey yok mu? Ya da anlatmak istediğin bir şeyler varsa...”
“Oralara girersek çıkamayız, Minho.” diyerek güldü Jisung.
“Şaka yapıyorsun herhalde.” dedim kaşlarımı çatarak.
“Hayır ama buraya seni konuşmaya geldik. Kendimden bahsederek bu ânı bozacak değilim.”
Aniden Jisung'ı yeterince tanımadığımı fark ettim. Olabildiğince düşünmeden alınmış bir kararla, “Eğer bana son zamanlardaki sorunlarından bahsedersen sorduğun her soruya cevap vereceğim.” dedim. Cümlem biter bitmez pişman olmuştum zaten.
Jisung sanki bu pişmanlığımı sezermiş gibi kaşlarını kaldırdı. “Ciddi misin?”
Bir an için buna değip değmeyeceğini düşündüm ve sonra Jisung için her şeyi yapabileceğimi fark ederek başımı salladım. “Evet. Anlat şimdi.”
Jisung belli belirsiz gülümsedi. “Ne duymak istiyorsun?”
“Tanıştığımızdan beri hep merak ettiğim bir şey var. Tüm okul seni dışlarken nasıl bizimle arkadaş olmaya karar verdin? Bizim sana kötü davranmayacağımızı nereden anladığını soruyorum yani.”
Jisung gülümsedi. “Sen Seungmin'e bu kadar aşıksan hiçbiriniz homofobik değilsinizdir diye düşündüm.”
Gözlerimi devirdim. “Seungmin'e aşık değilim ben. Ayrıca Hyunjin burada yokken onun rolünü üstlenip salak saçma espriler yapmana gerek yok. Ortamın mizah seviyesi düşüyor.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Third Person ;; 2Min {✓}
FanfictionMinho, kafasını karıştıran notlar alıyordu. }{ | 2020 Ağustos