İnsanın en kötü hikayesini en sevdikleri yazarmış sözü doğruymuş meğer. Benim hikayemi de hayatta en güvendiğim, herkes gider o gitmez dediğim kişi yazdı. Kendi elleriyle kırdı kalemimi, hainliği kardeşim yapınca benim payıma sadece onu koruyup köşeme çekilmek ve bana attığı bu kazığı yok saymak düştü. Bir yandan da iyi oldu ama, bana kimseye güvenmemem gerektiğini çok ağır bir şekilde gösterdi.
Sabah her zamanki gibi kalkıp ilk iş olarak kardeşimi uyandırdım ve hemen ardından banyoya geçtim. Kısa bir duşun ardından banyodan çıktım. Ela hâlâ domuz gibi yatıyordu. Mutfaktan su dolu sürahiyi alıp Ela'nın kafasından aşağı boca ettim. Tiz bir çığlık sesiyle kulaklarımı kapatmak zorunda kaldım.
"Abla ya! Hiç insan böyle uyandırılır mı? Bu ne ya her sabah aynı muamele, yorulmadın mı sen?"
"Peki sen hiç bu kadar uyuşuk olmaktan sıkılmadın mı? Senin yüzünden okula geç kalacağız kalk hadi."
Ela üzerindeki çarşafı çekiştirip "Okuldan nefret ediyorum." dedi yüzünü buruşturup. Onun sesini taklit ederek "okul da sana bayılmıyor prenses." diyip dil çıkardım. Ela gözlerini devirmekle yetinip sustu. Bende odama geçip dolapta asılı duran okul üniformamı çıkartıp giyindim. Bu okul kıyafetinden oldum olası nefret etmişimdir. Kırmızı siyah çizgili etek üstüne beyaz gömlek ve kırmızı gri süveter ile hırkası midemi bulandırıyordu adeta. Omuzlarıma dökülen kahverengi tonundaki saçlarımı açık bırakıp kenarlardan ufak örgü yapıp arkadan birleştirdim. Bir iki tutam dışarı bırakıp kıvırdım. Dudak rengimdeki ruju sürüp gözlerimi ortaya çıkaran ufak bir makyaj yaptım.
"Abla! Kimya kitabımı bulamıyorum. Sen gördün mü?" Bu kız neden bu kadar sorumsuz? Kime çekti acaba hiç bilmiyorum.
"Nerede bıraktıysan oradadır." Dedim bıkkın bir sesle. Ela odama gelip kapı eşiğinde durdu ve kaşlarını çatıp kapıya yaslandı.
"Teyzemin yokluğunu hiç hissettirmiyorsun gerçekten, çok iyi."
"Elacım kitabının eli ve ayağı yoktu bildiğim kadarıyla. Kendi yürüyüp bir yere gitme ihtimali yok yani, teyzemler de evde değil kitabını bir yere kaldırma ihtimalleri yok.. Sadece sen ve ben varız. Ben de kitabını görmediğime göre en son nerede bıraktıysan kitabın hâlâ orada."
"Sağol ya, çok yardımcı oldun. Gerçekten iyi ki varsın." dedi imalı bir şekilde ardından söylene söylene çıktı odamdan.
"Nerde bu Allahın cezası kitap!"
"O seni görüyor tatlım. Sen onu göremiyorsun." Kahkaha sesimi bastırmaya çalışsam da pek beceremedim. Ela'yı sinir etmeye bayılıyordum. Hatta tek keyif aldığım şey bu olabilirdi. Çok çabuk sinirleniyor ve sinirlenince aşırı keyifli bir sohbet geçiyordu aramızda. Zaten ondan başka kimsem olmadığı için uğraşacağım kimse de yoktu.
Annem ve babam iki sene önce trafik kazasında vefat etti. Teyzem bize bakmayı kabul etti ve evini açtı bize. İki aydır anaannem hastalandığı için eniştemle il dışına gitmişlerdi. Bizim okulumuz olduğu için mecburen burada kalmıştık. Teyzem her ne kadar bize annemin yokluğunu hissettirmemeye çalışsa da onun yokluğu dolmayacak kadar büyük, kapanmayacak kadar derindi.
Annem ve babam öldükten sonra Ela'ya olan düşkünlüğüm daha da arttı. O bana göre daha içine kapanık biriydi ve oldum olası hep dik başlı, dediğim dedik, inatçı bir yapıya sahipti. Asla geri adım atmak gibi bir huyu yoktu ve üzerinde durulmazsa ziyan olacak bir çocuktu Ela. Ona annemin gösterdiği sevgiyi gösteremeyeceğim, babamın bizi koruduğu gibi koruyamayacağım diye çok korkuyorum. Olur da bir gün onu koruyamazsam... o zaman ne yaparım? Annemin bana tek emaneti Ela. Benden başka kimsesi yok. Annem bana emanet edip gitti onu. Eğer onu koruyamazda başına bir iş gelirse kendimi asla affedemem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞIK LİSE
ChickLit"Bu araba... şu araç yani, senin mi?" diye sordu şaşkınlıkla. "Yani, eğer bu kadar çok beğendiysen gezdirebilirim seni." Adını bilmediğim kız küçük bir kahkaha atınca yanlış bir şey söylediğimi anlamıştım. Ama yanlışın hangi kelimede olduğunu bulama...