Yüzümde hissettiğim ıslaklıkla gözlerimi açtığımda karşımda askerlerin yüzüme su attığını anlamıştım.Yerde değildim ayakta duruyordum ama tâkatim bile yoktu.
Beni ağaca bağlamışlardı,karşımdaki ağaçlarda da Minhoyla Cangum bağlıydı.Minho hala baygındı
Cangum'sa beni görünce bağırmaya başladı:
-Ahh prensesim iyi misiniz,majesteleri!Kendimi toparlayıp var gücümle:
-Ben iyiyim merak etme.Dedikten sonra yanımızda dikilen nöbetçi askerlerden biri gelip bana tokat atmıştı.Dudağımın patladığını ve kanın ağzımdaki tadını hissediyordum.
Bir gün boyunca akşama kadar ağaçta o şekilde bağlı kaldıktan sonra beni çözüp maskeli adamın yanına götürdüler.Yemek yiyordu.
Ama yine yüzü net değildi bu sefer gözlerini kapatan bir maske takmıştı.Sakalları koyu kumral renkteydi.Saçları benim saçlarımdan daha uzun ,dalgalı ve sakalının renginden biraz daha koyuydu.
Beynime kopyalıyordum, bana lazım olacaktı bu gözlerimle çektiğim fotoğraflar.Karşısına oturmamı söyledi.Şimdiye kadar anladığım kadarıyla kaba kuvvetle bu insanları yenemezdim ama neden konuşarak halledemeyeyim ki diye düşündükten sonra karşısına geçip oturdum.
Elime böldüğü ekmeği uzattı.Aklım Minho ve Cangumdaydı.Ekmeği aldıktan sonra:
-Yardımcım ve korumam onlara ne olucak?korumamın durumu çok ağır yaralı, tedavi etmelisiniz yoksa ölücek!Deyince maskeli adam elindeki ekmeği sofraya bırakıp bana dik dik bakarak:
-Eğer koruman ve yardımcının kurtulmasını istiyorsan bize yardımcı olmalısın.Kaşımı kaldırarak:
-Ne gibi yardım istiyorsunuz?-Goryeo Kralının Melik Şah'a gönderdiği mektup gibi desem anlar mısınız?
Mektubu nereden biliyordu acaba, sarayda ajan mı vardı,bilmesi imkansızdı.Babam mektubu bana verirken yanımda sadece Cangum ve Minho vardı.Onların bana ihanet etmesi ise imkansızdı.
O sırada bir asker gelip maskeli adamın kulağına bir şeyler fısıldadı.Adam aniden sinirle yerinden fırladı ve bağırarak:
-Doğan Bey'e söyle müstakbel karısı bizim elimizde,çok güzel misafir ağırlıyoruz onu da bekleriz.Dedikten sonra gözlerimi ve ellerimi bağlayıp kutu gibi bir şeye oturtup bir yere doğru hareket etmeye başladılar.Babamın verdiği mektubu elbisemin altındaki gizli bölmeye koymuştum.Bulmaları imkansızdı.
Birkaç saat yol almıştık sonunda seslerin yoğun olduğu bir yerde durmuşlardı.Beni kutudan indirip yerde sürüklemeye başlamışlardı.Karnıma bir şey saplanmıştı.Canım çok yanıyordu.
Etrafımda yüzünü görmediğim bir çok sesin bana acıdığını ah vah yaptığını duyabiliyordum.Bir süre yerde sürüklendikten sonra insan sesleri yerini sessizliğe bıraktı.
Beni yerde sürükleyen maskeli adamdı buna emindim.Beni yerde sürükledikten sonra ayağa kaldırıp:
-Bu gördüğünüz bir Goryeo prensesidir.Goryeo Moğollar karşısında bir prensesi bile koruyamıyor görüyorsunuz.Ve bu kız Doğan Bey'in müstakbel karısı.Türkler bile bize bir şey yapamıyor.Ulu Tengri her zaman bizim yanımızda !
Dedikten kısa bir süre sonra kalabalık arasından birisi çıkıp:
-Demek Türkler bile size bir şey yapamaz öyle mi?
Maskeli adam o adama cevap vermeden önce benim gözlerimde ki mendili çözdü.Gözlerim acıyordu.Beni yere fırlatıp:
-Türkler bir prensesi bile koruyamıyorken biz moğollora karşı mı savaşacak?
Dedikten sonra kalabalığın arkasından siyah giyimli kurt postu giymiş adamlar moğollora ok atmaya başladılar.Maskeli adam karşısında dikilen iri yapılı gence:
-Sen de kimsin?
Genç elindeki yaya bir ok takarken:
-Melik Şah oğlu Doğan.
Dediğinde hem şaşırmış hem de mutlu olmuştum sanırım kurtulmuştum.
-5.bölüm sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümsüzlük mü Aşk mı?
Fantasy-Ne soracaksın? -Karnındaki bebek? O sorunun devamını getirmeden kaşlarımı çatarak ona doğru dönmüştüm. -Ne olmuş karnımdaki bebeğe? -Benim çocuğum mu? Gözlerim dolmuştu, -Benden bunun için şüphe mi ediyorsun? -Babamın ölmesine sebep olan bir kişide...