-Kadını nereden biliyorsun?
-Aslında ben göndermiştim!
-Ne!
-Neden şaşırdın?
-O kolye?
-Doğan beye verdiğin zaman onu yere fırlatmış ajanlarımdan biri de alıp bana getirmişti.
-Ama neden?
-Bilmiyorum!
-Bilmiyor musun?
-Gelirsin zannettim seversin beni diye farzettim!
-Sevemem ki ben seni!
Derken hem sinirliydim hem de kalbim cız ediyordu.Üzerindeki pelerini çıkardıktan sonra yanıma oturmuştu:
-Bir tek sen varsın bu hayatta benim için başka kimsem yok!
Derken sesi titriyordu.Yüzüne dönerek:
-Üzgünüm yapamam!
-Hiç mi merhametin yok?
-Ne?
-Yanıyorum görmüyor musun?
-Görmedim senin gibi bir hain ben asla onca yıl yanımda korumam gibi yaşadın!
-Sus!
-Neden yine mi susmalıyım!
Dedikten sonra yanıma doğru yaklaşarak:
-Bugüne kadar çok sabrettim artık sabredecek gücüm kalmadı!
Ellerini saçlarımda gezdirirken sesim titreyerek:
-Eğer bugün bana dokunursan ömrüm boyunca seni affetmeyeceğim ve senin olduğum gün kendi canıma........
Parmağını dudaklarıma götürerek sus demişti.
-Sensiz yaşayamam senin öldüğün gün ben de ölmüşüm demektir!
Dedikten sonra ayağa kalkarak:
-Sadece yanımda kal başka bir şey istemiyorum!
Gerçekten acı çekiyor gibiydi.
-Bana dokunmayacağına söz verirsen seninle aynı yatakta uyuyabilirim!
-Söz veriyorum her ne kadar bana acı versede!
Kıyafetlerimi değiştirdikten sonra yatağa uzanmıştım aramıza uzun bir yastık koymuştum.
Cihan Temur da gelip yanıma uzandığında diğer tarafa dönüp kendimi o yorucu günün sonsuz zamanına bırakmıştım.
Günler böyle böyle birbirini kovalamıştı.Bir ay sonra Cihan Temurla yine bir akşam yemeği yerken:
-Kayı obasından davet var Doğan bey evleniyormuş!
Gözlerimi yerden kaldıramayarak yemek yemeye devam ediyordum.Tepki vermemeye çalışsam da zor yutkunmuştum ağzımdaki lokmayı.
Cihan Temur:
-Yarın sabah yola çıkmamız gerek hazırlanırsın sen de!
Evet anlamında kafamı sallayıp masadan kalkmıştım.
Tam çıkacakken:
-Bir tepki vermedin?
Dönmeden:
-Bir tepki vermem gerekmiyor zaten bu olması gereken bir şey!
Dedikten sonra kapıyı açıp yemek salonundan çıkmıştım.Kendimi odaya attığımda yatağa oturup ağlamaya başlamıştım.
Sevdiğim adam bir başka kadına ait mi olacaktı,oğlum bir başkasına anne mi diyecekti?
Daha dün gibiydi her şey sanki.Yaklaşık iki aydır oğlumu görmüyordum.Pencerenin önündeki sandalyeye oturup kalbim gibi batan güneşi izliyordum.Aklıma Doğan beyle gittiğimiz ağaç gelmişti.Biz de o ağacın altında günbatımını izlemiştik beraber.
Güneş yerini aya bırakmıştı.Yatmak için hazırlanıyordum,Cihan Temur da içeri girmişti.Biraz yüksek sesle:
-Bir kere de kapıyı çal lütfen!
-Neden?
-Boşver!
-Biz karı kocayız ya hani gerek var mı kapıyı tıklamama?
-Biz hiçbir şey değiliz!
-Doğan beyin yanına gittiğimiz de rolünü iyi oynarsın umarım!
-Emredersiniz majesteleri!
Gözlerimi devirip yatağa uzanmıştım.Yanıma gelip uzandığında bana dönüp:
-Bir aydır aynı yatakta uyuyoruz şaşıyorum doğrusu?
Tavana bakarken:
-Neye?
-Benim gibi yakışıklı bir krala karşı nasıl tepkisiz kalabiliyorsun, benimle olmak için can atan onlarca kişi varken hemde!
-Can atan kişi mi?
-Duymadın mı Moğollar beni kendi prensesleriyle evlendirmek istiyorlar!
-Ne güzel çok sevindim!
-Neden?
-En azından benim yanımda uyumak zorunda kalmazsın!
-Evlensem bile hep senin yanında uyurum.Kokun olmadan gözüme uyku girmiyor.
-Delisin!
-Senin için deli bile olurum!
Deyince cevap veremeyerek diğer tarafa dönmüştüm.Bizi uzun bir yol bekliyordu.
-38.BÖLÜM SONU-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümsüzlük mü Aşk mı?
Fantasy-Ne soracaksın? -Karnındaki bebek? O sorunun devamını getirmeden kaşlarımı çatarak ona doğru dönmüştüm. -Ne olmuş karnımdaki bebeğe? -Benim çocuğum mu? Gözlerim dolmuştu, -Benden bunun için şüphe mi ediyorsun? -Babamın ölmesine sebep olan bir kişide...