Yemeğimizi yedikten sonra birlikte sarayın bahçesine çıkmıştık.Bahçede yürürken aklımda olan soruları Cihan Temur'a sormak için durmuştum:
-Temur!
-Temur mu?
-Senin adın Cihan Temur değil mi?
-Öyle ama ilk defa adımla bana seslendin, şaşırdım.
-Sana bir şey sormak istiyorum bir türlü cevabını bulamıyorum?
-Seni dinliyorum?
O sıra da bahçede olan çiçek odasının içine girmiştik.Bir yandan çiçeklere bakıp bir yandan şu sözleri söylüyordum:
-Sen başta bana ne dediğini hatırlıyor musun?
Ellerimle sarı krizantemin yapraklarına dokunurken Cihan temur:
-Hatırlıyorum sana senin bana ait olduğunu söylemiştim.
-Başka?
-Çocuğumun annesi kesinlikle sen olacaksın demiştim.
-Bir şey daha ?
-Başka bir şey söylediğimi hatırlamıyorum!
-Hatırlamak istemiyor olabilir misin?
Dediğimde çiçeğin üzerindeki ellerimi tutarak:
-Bu çiçeği görüyor musun neyi simgeliyor biliyor musun?
-Bilmiyorum.
-Sarı krizantem karşılıksız sevgi anlamına gelir.
Bir süre öylece birbirimize baktıktan sonra öksürerek ellerimi geri çekmiştim:
-Alacağın intikamdan bahsediyorum!
-Goryeo dan artık intikam almam gerekmiyor lakin Türklerden elbet intikamımı alacağım aldığım intikamın bir parçası da sensin.Seni Doğan beyden aldığıma göre başarmış sayılırım.
-Demek intikamın bir parçasıyım,desene kullanabileceğin bir köleyim.Sen bana diyorsun ya ben istemedikçe aramızdaki sınırı aşmayacağım.Sen zaten aramıza dağlar sıralamışsın o dağları yıkmaya ne senin gücün yeter ne de benim!
Bana doğru gelmeye başladığında adımlarımı duvara doğru atıyordum.
Son adımımı attığımda duvara çarpmıştım.Ayaklarını ayaklarıma değdirdiğinde bir eliyle belimi kavramıştı diğer eliyle de çenemi tutmuştu:
-Sen istersen yanalım o zaman!
-Beni yangınların içine attıktan sonra şimdi benimle yanmak mı istiyorsun?
Elini çenemden çektikten sonra duvara yumruk atmıştı:
-Pişmanım!
-Onca şeyden sonra mı?
Derken ağlıyordum.Cihan Temur'u üzerimden iterek:
-Neler yaşadığımdan haberin var mı,aaa doğru her şeyi sen planlanmıştın!
Onun da gözleri dolmuştu.Pişmanlığı gözlerinden belli oluyordu fakat içimde olanları haykırmak istiyordum:
-Artık çok geç pişman olman bir şeyi değiştirmez!
-Sus lütfen!
-Ben her şeyimle Doğan beye aitim.Onun çocuğunu doğurdum onun karısıyım.Sana demiştim aramızda sıra sıra dağlar varken benden sana yar olmaz!
-Doğan bey sana inanmadı buna rağmen hâlâ mı ona ait olduğunu söylüyorsun!
Doğan beyin planından haberi yoktu.
Bağırarak:
-Evet buna rağmen ben o adamı hâlâ seviyorum.Vazgeç artık,bedenime sahip olsan bile kalbime nasıl sahip olacaksın?
-Kahretsin ki yapamıyorum,seni sevmeyi ağır ödüyorum!
-Ödeme o zaman sevme beni,unut beni!
-Unutamam!
Derken sesi titriyordu.Sarayındaki ajanlardan haberi yoktu.En büyük ajanda ben olacaktım.
-Ya sana bir gün ihanet etmek zorunda kalırsam?
Dediğimde gözlerimin içine bakarak:
-Ben Doğan bey değilim ki sana inanmayayım ve seni kullanayım!
Bu biraz ağır olmuştu.Doğan bey bana inandığını her şeyin bir oyun olduğunu söylese de beni kullanıyordu.
Kim hayattaki en değerli varlığını düşmanının koynuna gönderirdi ki,hangi adam sevdiğini bir başkasına verirdi bu nasıl sevgiydi?
Cihan Temur'un söyledikleri aklımı karıştırmıştı.Hâlâ gerçek aşkı bulamamış mıydım gerçekten?
Tüm bu düşünceler içinde yavaş yavaş çiçek odasından çıkmıştım.Cihan Temur da yanıma gelmişti kolumdan tutarak:
-Bu akşam düğün yemeği olacak diğer ülkelerin kralları ziyafete gelecek ve bu gece resmi olarak evliliğimizin ilk gecesi olacak!Sessiz ve şaşkın bir sesle:
-Ne?
-Keşke her şey daha farklı olsaydı aramızda olan dağlara gelince onları elbet bir gün yıkacağım sadece bedenine sahip olmayacağım kalbinde bana ait olacak buna emin olabilirsin ve bu senin kendi isteğinle olacak!
Dedikten sonra yanımdan ayrılmıştı.O gittiğinde hizmetçiler yanıma gelerek beni odama götürmüşlerdi.Odaya girdiğimde pencereden yine o erkek kıyafetli kadın gelmişti.
Kapıyı hemen örterek:
-Senin ne işin var burada?
-Doğan bey size gönderdiği mektupla beraber bir de özel olarak bir şeyler söyledi.
-Ne söyledi?
-Eğer bir düğün olursa bana söyle demişti ve bugün tüm saray bugün düğün geceniz olacağını konuşuyor!
-Eee?
-Doğan bey mektubunda da yazmış hamile olduğunuzu söyleyin eğer inanmazsa....
-Eğer inanmazsa ne?
-Kendinizi ona teslim etmenizi söyledi.
-Ne saçmalıyorsun sen?
Diye bağırmıştım.Başımdan kaynar sular dökülmüştü.Ellerim titriyordu ne söyleyeceğimi bilmiyordum:
-Ben bu işte yokum Doğan beye git söyle!
-Doğan bey eğer ajan olmayı kabul etmezseniz Gündoğduyu size olan nefretiyle yetiştireceğini söyledi!
-Ne!
-Biz her şeyi yurdumuz için yapıyoruz!
-Doğan beye git söyle,yaptığının ne kadarı sığıyor sevgiye ve şunu da söylemeyi unutma"bir şehir kadar yakınıma dahi yaklaşmasın benim!"
-Ajan olmayı kabul ediyor musun yani?
-Hayır reddediyorum varsın nefretiyle yetiştirsin oğlumu varsın oğlum beni sevmesin lakin ben asla kendimi bir ülkenin oyuncağı haline getirmem!
Kadın tam pencereden çıkacakken durdurup:
-Doğan beyin yanına gittiğinde benim için Doğan beyin öldüğünü söylemeyi de unutma,onun sahte sevgisine ihtiyacım yok!
-35.BÖLÜM SONU-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümsüzlük mü Aşk mı?
Fantasia-Ne soracaksın? -Karnındaki bebek? O sorunun devamını getirmeden kaşlarımı çatarak ona doğru dönmüştüm. -Ne olmuş karnımdaki bebeğe? -Benim çocuğum mu? Gözlerim dolmuştu, -Benden bunun için şüphe mi ediyorsun? -Babamın ölmesine sebep olan bir kişide...