Doğan beyde yattığı yerden doğrularak:
-Evet seni bekliyordum.
-Selcan daha çok gösteri izlemek isteyince....
-Sus lütfen!
Diyerek bana sarılmaya başladı.Öyle sıkı sarılıyordu ki nefes alamayacaktım az daha.
Kollarını çekince:
-Ne oldu,neden böyle sarıldın?
Yüzümü elleriyle okşayarak:
-Bilmem sanki seni bir daha göremeyecekmiş gibi hissettim.Eğer bir gün bir şey olur ve sana yardım edemezsem ben nasıl yaşarım diye düşünüyordum.
-Sen beni sevdiğin sürece öyle bir şey olmaz için rahat olsun.Ben biliyorum ki sen her zaman beni koruyacaksın ve benim limanım olacaksın.
Beni takip eden alpten haberim vardı lakin Doğan bey neden hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.Cihan Temur'un dediği gibi eğer bir şey demezse o zaman korkmalı mıydım,Doğan Bey'in başka planları mı vardı?
Zihnimi kurcalayan bu düşünceleri Doğan Bey'in göğsüne başımı koyunca unutmaya karar vermiştim.
Ellerimizi birbirine kenetlemiş bir şekilde ay ışığının geceyi aydınlattığı o karışık gecede gözlerimizi ertesi gün açmak için kapatmıştık.
BİR AY SONRA...
Aradan bir ay çabucak geçmişti.Bu bir ay içinde Doğan bey bana asla Tekfurla ilgili bir şey söylememişti,galiba bana güvenmeyi seçmişti.
Cihan Temur'u da hafta da bir kere anca görüyordum.Göç edeceğimiz gün geldiğinde oba halkı yola çıkmak için hazırdı.Alparsan Beyle vedalaştıktan sonra göç kervanı yola çıkmıştı.Doğan bey ve Melik Şah en önden gidiyordu.
Nurbanu hatun,Selcan ve ben de oba halkıyla beraber eşyalarla arkalarından gidiyorduk.Bir hafta yolculuk ettikten sonra Bilecik'e varmıştık.İki hafta içinde yerleşeceğimiz yere çadırları kurmuştuk.
Gerçekten bereketli topraklardı.
Selcanla beraber oba da hatunlara halı dokuma da yardım ederken davullar çalmaya başlamıştı.Selcan:
-Hayrola inşallah.
-Neden davullar çalıyor?
-Eğer mühim biri gelmişse ya da mühim bir olay olmuşsa çalar davullar.Hadi gel ana otağın önüne gidelim.
Elimizdeki halıları bırakıp ana otağın önüne gelmiştik.Alpler sedyeyle üstü örtülü birisini getiriyordu.
Doğan bey gözleri yaşlı bir şekilde atın üzerinde:
-Babam Melik Şah hakkın rahmetine kavuşmuştur.Kefereleri avlamaya çıktığımız da Bizanslıların tuzağına düştük.
Oba halkının ağıt sesleri yükselmeye başlamıştı.Selcan koşarak babasının cenazesinin başında ağlayarak:
-Ahh babacığım bana veda etmeden nasıl gidersin!
Nurbanu Hatun ağlamaktan bayılmıştı.Obanın hatunları onu ana otağa götürmüştü.
Doğan bey elini yumruk yapıp havaya kaldırdığında sessizlik oluşmuştu,Doğan bey gür ve acı bir sesle:
-Yüce Allah'a yemin olsun ki babam Melik şahın kanı yerde kalmayacak.Bize yaşattıkları acının bin mislini onlara yaşatacağım.Ve her kim buna sebep olmuşsa gözünün yaşına bakmayacağım.
Selcan gözyaşları içinde bana sarılıyordu.İstemsizce benim de gözlerimden yaşlar süzülüyordu.Her ne kadar gerçekten dayım olmasa da ölmesine üzülmüştüm.
İkindiye doğru cenazesi gömülüp namazı kılınmıştı.Doğan bey mezarın başında kılıcını havaya kaldırarak:
-İntikamımızı almadıkça ,bu kılıçlar kana bulanmadıkça kılıçlarımız kınına girmeyecektir.
Alpler hep birlikte kılıçlarını göğe doğru tutarak:
-İntikam!İntikam!İntikam!
Diye bağırıyorlardı.Ben oba halkıyla beraber obanın içine geri dönmüştüm.
Otağa geçip gözlerimi biraz dinlenmek için kapatmıştım.Bir süre sonra otağın içindeki ayak seslerini duyunca gözlerimi aniden açıp ayağa kalkmıştım.
Siyahlar giyinmiş bir adam ağzımı bir bezle kapatmıştı.Çırpınıyordum lakin beni tutan kişi çok güçlüydü,gücüm ellerini ağzımdan çekmeye yetmemişti.
Gözlerim yukarı doğru kayıyordu.Bilincim kapanmadan önce son hatırladığım acı bir şekilde kendimi kurtarmaya çalışmam ve gözlerimden süzülen sıcak gözyaşlarıydı.
-25.BÖLÜM SONU-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümsüzlük mü Aşk mı?
Fantasy-Ne soracaksın? -Karnındaki bebek? O sorunun devamını getirmeden kaşlarımı çatarak ona doğru dönmüştüm. -Ne olmuş karnımdaki bebeğe? -Benim çocuğum mu? Gözlerim dolmuştu, -Benden bunun için şüphe mi ediyorsun? -Babamın ölmesine sebep olan bir kişide...