Chapter 12

801 105 134
                                    

.
.
.
.

[WHEN THE HANDS YOU HOLD ARE WEAPONS]

[Chapter 12]

















- Stiles'ın bakış açısından -















Elim tetikte, aklımsa Derek'in zayıf soluklanışlarındaydı. Bacaklarım titriyordu ama bunun korkudan mı yoksa harekete geçme arzusundan mı kaynaklandığını bilmiyordum. Tek düşünebildiğim Derek'i bir an önce buradan çıkarmaktı, yoksa ölecekti. Ama zamanımın kısaldığını da biliyordum çünkü Derek kan kusuyordu ve öksürükleri iç karartıcıydı. Karşımdaki kadının kafasına sıkmamak için zor duruyordum.

"Evlât, ikimiz de sabrımızın sonuna geliyoruz," dedi kadın kırışıklarla dolu yüzündeki rahatsız edici gülümsemeyle. "Silahı bırak, biz de Hale'i alalım."

Gözlerimi kıstım. "İyi bir anlaşmaya benziyor. Ben ne kazanıyorum?"

Calaveralar homurdanırken kadının gülümsemesi silindi, çatık kaşlarla yerdeki Derek'e baktı. "İkinizi de öldürmekten hiç çekinmem, eğer kendine bu kadar güvenmenin nedeni vicdanlı olduğum düşüncesiyse-"

Başımı yana yatırırken "Öyle bir yanılgıya düşmedim," dedim sertçe. "Dene de gör bakalım avcı, ben de ailenin soyunu tüketmekten hiç çekinmem."

Kadın elini havaya kaldırdı, ateş emri vermeye hazırlandığını fark edince nefesimi tuttum. Tetiği çekmeye hazırdım. Beni öylece vurmalarına izin vermeyecektim.

Derek, artık rüzgâra karışan bir fısıltıyla "Git Stiles," dedi. Bunu daha önce de defalarca söylemişti. "Stiles. Gidip ekibe bakmalısın."

Komutan Hale'e hayran olduğum anlardan biriydi. Ölmek üzereydi, son nefeslerini veriyordu ve orada durmuş, bütün o silahlara karşı tamamen savunmasızken tek silahını, yani beni, askerlerini kontrol etmem için göndermeye çalışıyordu. Sesi duyulmayacak kadar kısık olsa da sözcükleri kuvvetle doluydu.

Ona göz ucuyla baktıktan sonra silahımı iyice kaldırdım ve "Diğer tarafta görüşürüz Komutan," dedim.
Tam tetiği çekeceğim anda bir gürültü koptu.

Theo, Liam, Boyd ve Jackson birlikte ağaçların içinden çıktığında avcılar hedeflerini kaybetti ve hepsi ayrı bir hedefe dönmek zorunda kaldı. Yaşlı kadının memnuniyetsizce küfrettiğini duydum. Arsızca sırıtmaya başlamadan önce bir yerlerden Danny'e ait olan sesin "Dayanın Kaptan!" diye bağırdığını duydum. Parrish onları da destek için buraya göndermiş olmalıydı. İçim bir anda öyle rahatladı ki yere çöktüm. Ama kendimi kaybedecek zamanım yoktu. Dizlerimin üstünde emekleyerek Derek'in yanına ulaştım. Omzunu tutup hafifçe sarstım.

"Derek?"

Ses vermedi, eğilip kulağımı göğsüne yasladım. Kulağımın altındaki kalbi son çırpınışlarını veriyordu. Avcılarla ilgilenen Theo'ya döndüm. "Theo, Derek yaralı! Acilen tedavi olmazsa..."

Liam ve Boyd'un da Theo'yla aynı anda kaskatı kesildiğini ve bize döndüğünü fark ettim. Yüzleri bembeyaz kesilmişti. Gözlerimi kırpıştırıp neler olduğunu anlamaya çalışırken aklıma alfa-beta ilişkileri geldi ve yüzümü buruşturdum. Harika, onları telaşa sokmuştum.

Derin bir nefes alıp Derek'in kolunun altına girdim ve ayağa kalktım. "Komutanı araca taşıyın. Derhâl!"

Sert ve emir verici ses tonum onları harekete geçirdi ama benim kalan bütün enerjimin de silinip gitmesine yetti. Onlar Derek'i sırtlanıp araçlara koştururken arkalarından güçlükle takip edebiliyordum.

when the hands you hold are weapons | sterek [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin