Chapter 16

814 92 131
                                    

[y/n] : bölümü yazarken *always hate me* şarkısı tekrarda kalmış. şarkının anlamına yakışır bir bölümle baş başa bırakıyorum sizi.

iyi okumalar, kendinize iyi bakın<3

.
.
.
.

[WHEN THE HANDS YOU HOLD ARE WEAPONS]

[Chapter 16]















- Yazarın bakış açısından -












Bavulunun kapağını kapatıp fermuarı çektikten sonra Scott McCall'ın yapması gereken hiçbir şey kalmamıştı. Ertesi gün ki uçuşa hazırdı. Buna rağmen odanın ortasında dikilip etrafına bakarken önemli bir şeyi unuttuğunu hissediyordu. İçten içe Isaac'le konuşması gerektiğini biliyordu ama ona ne diyeceğini bilmiyordu. Elbette ona değer veriyordu, tek bildiği de buydu zaten: ona değer veriyordu.

Öte yandan Isaac onu seviyordu. Kendi canını tehlikeye atıp Scott'ın mutluluğu için Allison'ı kurtaracak kadar seviyordu hem de. Sorun da tam olarak buydu. Scott bu sevgiye nasıl karşılık vermesi gerektiğinden emin değildi. Bu konuda kendine güvenmiyordu. Evet, Isaac onun için değerliydi ama ya daha fazlası? Scott mavi gözlü oğlana hiç o gözle bakmamıştı. Yine de onu gördüğünde bozulan kalp ritmini, dışarı çıkmak için parmak uçlarını zorlayan pençeleri ve dudaklarını kanatan dişlerini inkâr edemezdi.

Saçlarını hırsla karıştırıp yatağa otururken "Bunun ne anlama geldiğini bile bilmiyorum!" diye isyan etti. İç geçirdi. Bir anlığına odanın kapısına baktı. "Acaba Isaac ne yapıyor?" Ne yapacağına karar veremeden kendini odadan dışarı attı. Hale sürüsünün odalarının olduğu kata gelene kadar gerçekten de Isaac'i bulmaya çalıştığını fark edemedi.

"Yine de buradayım," Topuklarının üstünde sallanırken kapıyı çalıp çalmamak konusunda kararsızdı.

Kapı birdenbire açılınca buna gerek de kalmadı. Isaac bir eliyle kapıyı tutarak karşısında dikiliyordu. "Anladığım kadarıyla seni duyabileceğim gerçeğini unuttun."

Scott aptal bir gülümsemeyle ensesini kaşırken "Selam Isaac," dedi.

"Ne istiyorsun Scott? Gerçekten hiç havamda değilim."

Ondan böyle bir tepki beklemeyen Scott bir anda bütün kelimeleri unuttu. Beyni bomboş kalmıştı. Ağzını açıp kapattı, tekrar tekrar. Ama hiçbir ses çıkmadı. Orada kusabileceğini hissetti, Isaac neden ona böyle davranıyordu? Üstelik de Scott kalbinin duracağını hissederken...

"Scott, hey," Isaac'in sesi daha yumuşak ve endişeli çıksa da hâlâ yeterince mesafeliydi. "Önemli bir şey mi?"

Yüzüne dikilen mavi gözlere bakmak çok zordu. Ağlayacakmış, kusacakmış, sonra tekrar ağlarken yeniden kusup tekrar ağladığı boktan bir döngüye girecekmiş gibi hissediyordu ve böyle hissetmenin mümkün olduğunu bile bilmiyordu. Scott sadece eskisi gibi hissetmek istiyordu. Allison'ı severken her şey o kadar kolaydı ki! Neyin onu heyecanlandırdığı, neyin üzdüğü, neyin sinirlendirdiği belliydi; nerede ne hissedeceğini her zaman tahmin edebiliyordu. Ya şimdi?

Şimdi bütün hislerini kesip atmak istiyordu. Hissetmek her yerini ağrıtıyordu, özellikle de kalbini.

Gülümsemesini sabit tutmaya çalışırken başını iki yana salladı. "Hayır, önemli değildi. Yarın sabah erkenden uçağımız var da... Veda etmeye gelmiştim." Bunu düşünebildiği için kendini içinden alkışladı. Kafasının bu kadar çalışıyor olması bile mucizeydi.

when the hands you hold are weapons | sterek [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin