Chapter 23

614 83 65
                                    

.
.
.
.

[WHEN THE HANDS YOU HOLD ARE WEAPONS]

[Chapter 23]

























- Stiles'ın bakış açısından -






















Tik.

Tak.

Tik.

Tak.

Tik-

Laboratuvar gözlüklerimi masaya fırlatıp üstüne eğildiğim mikroskoptan uzaklaştım. "Biri şu saatten kurtulabilir mi?" Sesim tahammülsüz çıkıyordu. Yardımcı asistanlardan biri telaşla karşı duvara koşup saati indirdi ve pillerini çıkarıp kenara bıraktı. Burun kemerimi sıkıp gözlerimi kapatırken içimden lanet okudum.

Hemen yanımda oturan Deaton elini omzuma koydu. "Stiles," derken omzumu sıktı. "Biraz dinlenmelisin. Kaç gündür burada yatıp kalkıyorsun. Hiçbir şey yemedin."

Gözlerimi kırpıştırdım. "Dinlenmek mi? Neredeyse dört gün olacak Doktor. Dört kahrolasıca gün. Ve hâlâ elde var sıfır. Benden nasıl dinlenmemi beklersin? Böyle bir lüksüm yok." Dört gün. Hücrelerle, laboratuvar tüpleriyle, kimyasal madde kokularıyla dolu dört kahrolasıca gün.

Hastalığın ilerlemesi için dört koca gün.

Ve bu süre zarfında ne elde etmiştim? Hiçbir şey. Elimde avucumda ekibimi kurtarmak için hiçbir şey yoktu. Şimdi durup dinlenirsem hastalığa zaman kazandırmaktan başka bir işe yaramayacaktım. Derek'e söz vermiştim. Liam'a. Scott'a. Uyumak mı? Yemek yemek mi? Ne için? Hasta olan ben değildim, arkamda bıraktığım dostlarımdı. Dinlenmesi gereken onlardı. Ben de aptal bir ilaç bulmalıydım. Ama işe yaramaz gibi dört günü boşa harcamıştım.

Gözlerim telefonuma kayınca titrek bir iç çektim. Sanki her an çalacak ve bana yine kötü haberler getirecek gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Bundan yalnızca on bir saat önce Allison'dan bir telefon almıştım. Lydia'ydı. İkinci aşamaya geçmişti. Hiç kimseyi tanımadığı için korku ve şaşkınlık içinde odasına alınmıştı. Artık saldırgan değildi. Ondan birkaç saat sonra yeni bir telefon almıştım ve bu sefer ki Theo'ydu.

"Yüzümü yıkayıp geliyorum," diye mırıldanıp ayaklandım. Başım dönüyordu. Günlerce aç ve uykusuz çalışmanın sonucuydu. Yine de katta bulunan lavabolara ulaşmayı başardım. Yüzüme su vururken kollarım yaptığım her hareketle ağrıyordu. Sırtım da belim de tutulmuştu. Kalçamı lavaboya yaslayıp gözlerimi kapattım. Göğüs kafesim sıkıştı. "Onu özledim."

Derek'i o kadar çok özlemiştim ki Noel'de bana verdiği fotoğrafı bakarak eskitmiştim. Isaac'le yaptığım rutin konuşmalarda Derek'in hâlâ hücrede olduğunu, gayet iyi olduğunu ve bunun gibi yalanları sıralamasını dinliyordum. Ama öyle olmadığını biliyordum. Çıldırıp her yere saldırmaya çalıştığını biliyordum. O benim eşimdi. Görmeden bile nasıl olduğunu hissedebiliyordum.

Lavabonun kapısı açılınca gözlerimi araladım. Biraz önceki asistan çocuk bana bakıyordu. "Bir sorun mu var?"

"Biz- şey- Doktor Deaton bir şey bulduğunu söylüyor."

Kalbim teklerken yaslandığım yerden doğruldum. "Kim?" dedim. "Nasıl?" Onu es geçip koridor boyunca hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.

Asistan bana yetişmek için koştururken "Sizin mikroskobunuzu kontrol ediyordu," diye mırıldandı. "Anabolikler ve halüsinojenlerle yaptığınız çalışmada-"

when the hands you hold are weapons | sterek [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin