steyungg ithaf edilmiştir. Keyifli okumalar dilerim ~
"Letter"
İki hafta.
O günün üzerinden tam iki hafta geçmişti ve geçen zamanın da bende pek iyi bir etki bıraktığı söylenemezdi.
Beni uyutmamaya yemin etmiş gibi dur durak bilmeyen kabuslar, kahvaltı-öğle yemeği-akşam yemeği üçlüsüne şiddetle karşı çıkan midem, içim dışıma çıkana kadar gelen ağlama isteği, çatlarcasına ağrıyan başım ve en kötüsü de üç yıl aradan sonra geri dönen o korkunç fısıltılar.
Lisede rehabilitasyona alınma nedenlerimden biri de küçüklüğümdeki gibi kendime zarar vermemi sağlamaya çalışan fısıltılardı. O zamanlar beni yatağa bağlayıp ilaç vererek ya da birebir terapiyle sakinleşmemi sağlamış olsalar da şu an böyle bir durum söz konusu bile değildi. Tekrar deli muamelesi görmek istemiyordum. Oxford, bütün bu rehabilitasyon geçmişime rağmen beni istiyordu ama Greenwich Üniversitesi o kadar rahat değildi. Olası bir rehabilitasyon durumunda, düşük notlarıma rağmen yüksek olan başarılarımı hiçe sayarak resmi bir emirle beni atmaktan çekinmezlerdi. Ki bu da son istediğim şeyler arasında bile yoktu. Derslere zamanında ve tek parça halinde geldikten sonra, iki haftada toplam 49 saat uyumam ya da en son üç gün önce kahvaltı yapmış olmam gibi 'ufak detaylar' onlar için pek sorun teşkil etmiyordu.
Benim için de hava hoştu. Eriyip yavaşça yok olmak işime gelirdi.
Kabuğuma çekildiğim bu zaman boyunca ondan, hatta isminden, olabildiğince kaçınmaya çalışmıştım. Gerçi kaçınmam gereken tek şey ismi olmuştu çünkü 'kendisi' şu ana kadar bir kez bile bana ulaşmaya çalışmamıştı. İsteğim, benden temelli vazgeçmesi olsa da açıkçası biraz kırılmıştım. Çünkü bana değer verdiğini söylemesine ve bu konuda oldukça ciddi olmasına rağmen küçük bir telefon konuşmasını bile bana çok görmüştü. Umrunda olup olmadığını bilmesem de o gece kendi nedenlerimi açıklayamamış olmak beni rahatsız ediyordu ayrıca.
Geceleri, onunla olma şansımı elimden kaçırdığım için vicdan azabı çekip ağlıyordum. Ama her seferinde kendimi haklı bulmamı sağlayan tek bir söz vardı.
"insanlar sadece hak ettiklerini sandıkları aşkı kabul ederler."
Hangi filmden duyduğumu, hangi kitaptan okuduğumu ya da kimin söylediğini hatırlamıyordum bu sözü ama, yıllardır arkasına saklanıyordum.
Ben zavallı, aciz, acınası bir yaratıktım ve onun gibi birinin sevgisini hak etmiyordum.
Aslında sevgiyi hak etmiyordum.
Bunu öylesine benimsemiştim ki, o gece hislerini açması beni kaçırmıştı. Bana karşı bir şeyler hissedilmesinden korkmuştum. Arabasıyla evime dönerken gözyaşlarıyla ıslanmış yüzümden de korktuğum zaten açıkça anlaşılabilirdi. Sindiremiyor ve kabullenemiyordum. Bende ne görmüştü? Neyimi, hangi huyumu sevmiş olabilirdi ki?
Tanrı aşkına, sadece bir haftadır tanışıyorduk ve bu zamanımızın çoğu da benim boş ağlamalarımla geçmişti.
Her şeye rağmen, bütün korkularımı ve endişelerimi göz ardı edip 'bize bir şans vermiş olsaydım bile, iki hafta geçmeden zor biri olduğumu anlar ve vakit kaybetmeden beni kendinden uzaklaştırırdı. Tabii zararlı çıkan her halükarda ben olurdum. Ama onu suçlayamaz, her şeyi kendi içimde yaşardım. Ben bile içinde bulunduğum duruma zor dayanırken benimle olmayı göze alan kişinin bana dayanmasını bekleyip hayatını zehirleyemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back To Life
FanfictionTaehyung, hayatının kıyısında on dokuz yaşında bir gençken şans eseri gazeteden bulduğu bir iş ilanıyla dünyaca ünlü bir şarkıcının önemli bir klibinde oynama fırsatı bulur. Jungkook 22, Taehyung 19 *Tamamlandı. ! Angst değil ! Bu hikayenin yazar...