''Across The Universe''
Farkına varabildiğim ilk şey, bir rüyada olduğumdu.
Gözlerimi kamaştıracak derecede parlak görünen eşyalar, aynadan yansıyan, gerçekteki halimden binlerce kat güzel olan görüntüm, kadife yumuşaklığındaki sesim ve ayaklarıma normaldekinden de yukarıdan bakıyor oluşumla idrak edebildiğim üzere garip olan boy uzunluğumla evet, gerçekten de daha önce hiç görmediğim türden güzel bir rüya görüyordum şu an.
Bulunduğum yer ise eskiden kirada olduğum apartman dairesinin küçük mutfağıydı. Rüya görüyor olmamdan ötürü parlak olmasına rağmen eskimiş aletler, ne kadar temizlersem temizleyeyim fayansların arasından bir türlü çıkmayan kirler, buzlu mutfak penceresinden görünen yedinci kat manzarası ve hatta mikrodalgada duran hazır pizzaya kadar her şey, eski gerçekliğiyle birebir aynıydı. Ve üstüne üstlük artık boyumun yetiştiği üst raflara uzansam, elime bulaşacak tozun vereceği karıncalanma ürpertisini parmak uçlarımda duyumsayacakmışım gibi bilincim oldukça yerinde hissediyordum. Bütün bu parçaları birleştirince de doğal olarak fazlasıyla nadir olan bir lüsid rüyanın içinde olduğumun farkına varmak benim için çok da zor olmadı.
Gündelik spor ayakkabılarımı giyiyor olmama rağmen attığım adımların sağır edici bir sessizlik içinde kaybolduğunu keşfetmemle ise evde yalnız olup olmadığımı merak edip bunu kontrol etmek amacıyla küçük salonumun olduğu yere ilerlerken, alnımı çarpacak olduğum mutfak kapısı yüzünden daha hiçbir şeyi açıklığa bile kavuşturamadan neredeyse uyanacaktım. Ve sanırım bu rüyada gerçek halimden birkaç santim daha uzun olsam da yine de gerçek Jungkook'tan hâlâ kısaydım çünkü Jungkook'un o daireye geldiği zamanlarda başını hepten eğmesi gerekiyorken benim ise şimdi yalnızca alnımın çarpmaması için başımı yana yatırmam yeterli olmuştu.
Fakat bir yetmiş dörtten uzun olduğum her ânı lehime sayacak kadar yoklukta olduğumdan bunu da pek fazla sorun etmeyip, boş olmasıyla hayal kırıklığına uğradığım salonda birkaç boş tur attıktan sonra iyice tembelleşmiş adımlarımı kitaplığımın olduğu tarafa doğru çevirdim. Alfabetik sıraya göre dizilmiş kitaplarımın her birinin temiz ciltlerinde parmaklarımı gezdirerek neyi bekliyordum bilmiyordum ama Yıldızlararası'ndaki gibi birinin kitapları oynatıp bana gizli bir mesaj yollamaya çalışmayacağı ortadaydı.
"Franz Kafka'nın Günlükleri,
Gabriel García Márquez ile Konuşmalar,
H.P Lovecraft Bütün Hikayeleri..
Ve 'İntihar'..."Parmaklarım, benim için büyük bir anlam ifade eden ve sanki o güne ince bir göndermeymiş gibi raftaki diğer bütün kitaplardan daha dışarıda duran kitabın soluk kapağına dokunmamak istermişçesine onu atlayıp bir sonraki harfe geçerken, gözlerim ise onlarla aynı fikirde değilmiş gibi 'Z'ye kadar ilerleyen parmaklarımın aksine hâlâ o soluk renkli kapakta takılı ve baktığım her saniye de birtakım soruları beraberinde getirir haldeydi.
Neden olabileceğim yüzlerce yer varken buradaydım? Jungkook'un beni azarlayarak çekip gittikten sonraki çöküntü hallerimin alternatif bir evrenini mi yaşıyordum? Veya o neredeydi?
Bunların hepsinin de eski anılarımıza masum ithaflar olduğunu düşünüp Jungkook'un da dediği gibi her alakasız şeyde drama kraliçeliğimi konuşturmak istemediğimden, Oden'in kitaplıkta duran fotoğrafını da küçük tesadüflere bağlayarak, ne var ne yok diye göz atmak istediğim bir diğer yer olan yatak odama gitmek için koridora doğru ilerledim. Göz kamaştırıcı parlaklık hâlâ devam ediyor olsa da bundan memnun sayılırdım çünkü bu peri masalımsı hava bittiği an içinde bir gram bile gerçeklik barındırmayan bu görüntüler de gidecek, yerlerini toz, kir ve küf kokusu alacaktı. Üstelik kendimi ilk kez bu denli güzel görmek de hemen vazgeçebileceğim türden bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back To Life
FanficTaehyung, hayatının kıyısında on dokuz yaşında bir gençken şans eseri gazeteden bulduğu bir iş ilanıyla dünyaca ünlü bir şarkıcının önemli bir klibinde oynama fırsatı bulur. Jungkook 22, Taehyung 19 *Tamamlandı. ! Angst değil ! Bu hikayenin yazar...