24: "Infinity"

771 73 39
                                    

Selam selam gitmeden, herşeyin tam olmasa da açıklandığı bir bölümle geldim. Kafanız karışık biliyorum ancak bazı sorularınızın cevap bulacağı bir bölüm bu. Sizi çok oyalamadan bölüme uğurluyorum.

İyi okumalar...

"Infinity"







"Aşk gerçekliğin ilk ışığında yok olacak bir sistir."

Gerçekten de öyle miydi acaba?

On bir aydır çektiğim her şeye, hissettiğim her bir acıya, her saniye duyduğum dayanılmaz özleme ve giderek kuvvetlenmiş vazgeçme isteğime değer miydi ona olan duygularım? Hayata tutunmamı sağlayan sayılı şeylerden birini, dayanağımı, kalbimdeki en özel yere sahip kişinin bir anda gitmesini kabullenemeyip kendimi dünyadan soyutlamak istediğim sayısız zamana değer miydi? Aşk, gerçekten de ayaklarını yerden kesen ama bir o kadar da sağlam basmanı sağlayan tarifi eşsiz bir duygu muydu?

Evet.

Elbette öyleydi.

Bu soruları onun gittiği günün gecesi, diğer tarafı boş yatağımda kokusunun sindiği yastığa sarılıp uyumaya çalışırken de kendime sormuştum. Sonraki aylarda kendimi harap etmeme, onlarca kez intihar eşiğine gelmeme değecek mi diye. O zamanlar da 'evet' demiştim. Şimdi de diyordum. Artık bunun aksiliği için kendimle tartışma gereği duymuyordum bile. Duygularımı azımsamayı bırakalı çok olmuştu.

Ve işte şimdi kafamı koltuğun kenarına yaslamış, parlak araba farlarının ara ara aydınlattığı benim için daima mükemmel olan yüzünü izlerken bu sessiz sorgu bir kez daha karşıma çıkmıştı. Endişelendiğim şey ona olan duygularımın öğreneceğim şeylerden sonra etkilenebilecek olması değildi. Endişelendiğim şey, öğreneceğim şeylerin 'bizi' etkileyebilecek olmasıydı. Ve Tanrı biliyordu ki Jungkook ve benim olaylar karşısındaki tutumumuz başından beri çok farklı olmuştu. Ben kendi karanlığım içinde yalnızlığa boğulmak isterken o beni daha yakınına çekip ikimizi de aydınlatmaya çalışırdı. Ortası yoktu. Ya da biz henüz bulamamıştık.

"Neden hiç konuşmuyorsun Taehyung?"

Yola çıktığımız on beş dakikadan beri süren garip sessizliği bozma cesareti gösterdiği için onu içten içe tebrik ederek, ama bir yandan da sohbetin nereye gideceğini kestirememekten haklı bir endişe duyarak omuz silktim.

Stüdyoya gitmek üzere odasından çıktığımız anda beni asansör çağırma bahanesiyle koridorun sonuna yollayıp kapıdaki korumalarla hiddetli bir tartışmaya giren kendisiydi. Onun daha önce sesini yükselttiğine ya da bağırdığına yakından tanık olmuş benim için bile o anlar oldukça korkutucu geçmişti. Ayakkabısının kalın topuğunu yere vurarak yumruklarını sıkmış, ona sakin olmasını söyleyen korumalardan birini kapıya yaslayıp benim bile metrelerce mesafeden duyabileceğim şekilde yüzüne karşı 'hayır' diye haykırmıştı. İnsanlara iyilikle davranmayı benimsemiş biri için gerçekten kontrolden çıkmış görünüyordu. Dakikalarca süren tartışmanın sonucunda ise tartışmayı kaybeden o olmuştu. Benim olduğum tarafa kısa bir bakış attıktan sonra korumaların ona uzattığı kese kağıdıyla kaplanmış içinde ne olduğu hakkında hiçbir fikrimin olmadığı paketi almış ve yanıma ulaşana kadar da ceketinin cebine sıkıştırmayı bir şekilde başararak bütün görebilme imkanlarımı suya düşürmüştü. Asansöre ve arabaya bindiğimiz zaman aralığında da burnundan soluduğu göz önünde bulundurulursa ona herhangi bir şey sormaktan kelimenin tam anlamıyla çekinmiştim. Zaten başımı koltuğa yaslayıp bu gece olacakları düşünmeye karar vermem, bir süre sonra aramızdaki sessizliği umursamayacağım kadar beni içine çekmişti.

Back To LifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin