Oy atmayı unutma!
***************************************
(Ağla mıyacaksın Söz mü?)Küçük bedenimiz ilk kez bize yüktü. Ağlamaktan ne yapacağımızı bilmiyorduk. Sabrın boşa çekildiğini, nefesin boşa alıp verdiği bu yükle daha nereye akacağını bilmeyen bir şelale misali akıp gidiyorduk.
Hepsine doğru baktım, sessiz bir ses tonuyla "Kızlar, sakin olun, ağlamak sadece bizi korkutur," dedim. Hepsi sulu gözlerle bana baktı.
"Ama bize ne yapacaklar?" dedi bir kız, 8 yaşlarında. Sarışın, beyaz tenli gözleri ağlamaktan kızarmıştı.
Ses çıkarmadım çünkü sorunun cevabını ben de bilmiyordum, kendi kendine esen bir yaprak gibi rüzgara bırakmıştım.
"Hepimizi öldürecekler!" bağırarak dedi başka bir kız.
O an herkes tekrar bağırmaya başladı.
Kapı sertçe açıldı.
"Hadi! Sıraya!"diye bağırdı bir
adam.Hepimiz sıraya girdik, gemiden çıktık. Temiz hava bir başka, deniz ışıl ışıl. Küçük bir kasabanın limanındaydık ve kenarda, bizim için muhtemelen ticaret misali, bizi onlara vereceklerdi.
"Sıraya geçin!"
Hepimiz sıraya geçti.
Ama çığlık sesleri geldi."Ne oldu?" dedim başka bir kıza.
"Burada bir kız inat yaptı adamlarda onu kırbaclıyacaklar." Dedi.
"Ne!?"
"Hak etti yani bilyoruz dayak yiyeceğini. Onun yerine sakince bir plan yapa bilir yani." Dedi kız.
"Bir sussana sen ne saçmalıyorsun." iğrenerek baktım.
Kızın her tarafı kan içerisindeydi.
"Durun yapmayın!" Diye bağırdım.
"Sen demi bize karşı geliyorsun?" Dedi kırbacı tutan adam.
"Bu çok mantıksız." Dedim.
"Ne?" dedi, elindeki kırbacı havada kaldı. Hepsi şaşırarak bana baktı.
"Bu kızı saraya götürecek siniz ve beli bu halde bırakın tedavi ederim." Dedim.
"Evet doğru söylüyorsun. Bana bak hemen Onu tedavi et içeri götürün bu ikisini. Geri kalanı da götürün satın bu ikisini sonra hal ederiz." Dedi.
Hızlıca bir odaya götürdük.
"Al bunlar tek var." Dedi
Su, bez, ilaç...
Suyla bezi sıkıp yaralarını temizledim. İlacı da sürüp etrafına doladım. Tıp hakkında pek bilgim yok, sargını sarsam yeter.
"İyi misin?" dedim gülümseyerek."Sanane." dedi iyilik yapalım dedik düştüğüm halle bak.
"Geçmiş olsun." dedim
Ayağa kalktım."Bana bak ahmak biz sonda kaldık." dedi Sert bir tonla.
"Ee ne olmuş?" Dedim yüzümü buruşturup.
"Bizi öldürürler." Dedi.
"Ne?!" Dedim.
"Kaçalım" Dedi.
"Benim bir planım var..." Dedim.
"Söyle öyleyse" kısık sesle.
Birden bağırmaya başladım
"Yardım edin! İmdat!" diye bağırdım."Ne yapıyorsun sen?" dedi öfkeli bir sesle.
"Rol yapa bilir misin?" dedim göz atarak.
"Evet Annem ve kardeşim onları da yolda buluruz tabi kaçarsak."Gülümseyip gözlerini kapatı.
"Ne oldu?" Dedi adamlar bu sefer biraz kalabalıkdılar.
"Kız ateşleniyo hekim çağırın hemen!"dedim korkarak.
"Olmaz!" Dedi adamlardan biri.
"Ama... O ölümek üzere lütfen!" Dedim.
"Denize atın."
"Hayır, yaşıyor, o yalan söyledim... Lütfen, lütfen bırakın bizi." Evet, plan falan beceremiyorum ve acı dolu, kısık sesle bağırarak yalvarıyordum.
"Atın denize dedim!!!"
Adamın ayağından tutum.
"Lütfen... lütfen onu bir şey yapmayın lütfen." dedim gözüm yaşlı.
"Çekil ayağımın dibinden seni velet."
Ayağıyla beni iti.
"Bunu ne yapalım?" Dedi başka bir adam.
"Liderimize götürün, o karar versin."
"Bırakın beni arkadaşım ona ne yaptınız?" Diye bağırdım.
Beni geminin en üst katına götürdüler. Orda bir odayın kapısını tıklayıp içeride.
"Gel..."
Diye bir ses gelince girdik.
Geniş omuzlu, sarışın, topsakalı, Yüzünde çizik izi olan bir adam Omuzlarını iki kız masaj yapıyordu.
"Bu kız ne yapalım?"
"Neden onu da küçük saraya satmadınız?" Dedi sert bir sesle.
"Biz malmıyız, bırakın bizi!" diye bağırdım. Sesim bağırmaktan kısılmış ve ağrıyordu boğazım.
Adam kahkaha atıp birden durdu ve şöyle söyledi.
"Evet, malsınız! Kız gayet güzel, kızı krala hediye edin, benden olsun, o çok şanslı mı bilemem." dedi sert bir sesle.
"Yanlız efendim! Kral değil padişah." Dedi başka bir adam.
"Neyise ne yarım aklı." Dedi sinirle
"Siz nerelisiniz?" Dedim.
"Efendimiz ,cennet çiçeği diye bir köyde doğdu." Dedi yanındaki cılız yaşlı adam
"Benim doğduğum yer." dedim
"Hemşehriyiz desene götürün hemşehrimi!" dedi adam
"Bırakın ben!!" dedim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Ferman
Historical Fiction‼️KİTAP TAMAMEN KURGUDUR. İki farklı hayat. İki farklı dünya. Farklı acı, aynı göz yaşı. Kederin verdiği acımasız hayatlar. 15. yüzyılın kölelik döneminde ülkenin padişahı gözlerini dünyaya yumdu. Her şey Halit Paşa'nın, padişahın oğlunu henüz dört...