KANLI AY~

38 2 0
                                    

Tahta kapılar kırılmak üzereydi. İnsanlar kapıları zorlarken bağırma sesleri gürültüyle geliyordu. Kanlı ay, gökyüzünden yeryüzüne ışığını düşürüyordu. Rüzgar şiddetle esiyordu.

"Padişahım, aşûfteyi verin bize!" Yüksek sesle bağırma sesleri geliyordu.*

Kılıcımı yerden aldım, kılıcıma baktım. "Sonunda seni kullanacağım, kana doyum olmuyor," dedim.

Padişah hızla bileğimi tuttu ve yüzüme baktı. "Ayçil, hayır, buna izin vermem. Anlıyor musun beni?" Ses tonunda gizlediği bir endişe vardı.

"Ahaliye göstereceksiniz, Padişahım. Her zaman güçlü olamazsınız; yeri gelir, güç düşer. Her zaman boyun eğerseniz, boynunuzu koparırlar. Sizden tek istediğim, benimle birlikte onlara direnmek. Orduyu üzerlerine salın. Unutmayın ki, Padişahım, sizi ancak siz tahtan indirebilirsiniz."

"Padişah, yüzüme baktı ve derin düşüncelere daldı. İnce, uzun, kemikli parmaklarını çenesine götürdü. Ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordum. Ardından Ataman Ağa'ya baktı.

"Senden sadece tek bir cümle söylemeni istiyorum, Ataman Ağa: "Aptal cesareti olan kalsın" de ve birkaç dakika bekle. Daha sonra kalan kişilere orduyu salın.'"

Genişçe sırıtarak Ataman Ağa'ya baktı, buz gibi bir ses tonuyla, "Çekilebilirsin," dedi. Yüzüne korkumu gizleyerek baktım.

Bileğimi ani bir güçle çekiştirdi ve ön kapıda durarak bana baktı. "Şarap getir," diye emretti, ürkütücü bir tıslama ile.

Yeniçeri ocağında hızla şarap aramaya başladım. Ne yaptığımı ben de bilmiyordum. Küçük ve dar mutfağa gittim; bu saatte çalışanlar uyuyordu. Eskiden ben de burada çalışmıştım. Tezgahın altında kareli kırmızı beyaz bir çarşaf perde vardı. Perdeyi çektim; tahta kutunun içinde yan yana alkol şişeleri duruyordu. Eğildim, bir alkol şişesini elime aldım ve derin düşüncelere daldım.

"Kendi düşmanımı mı yaratıyordum yoksa bana düşman olan kendim miydim?" Yansımama baktım; koyu yeşil gözlerimi hiçe sayan bir görüntü vardı karşımda.

"Ayçil!" Padişahın yüksek sesle bağırışı boğuk bir şekilde geliyordu.

Alkol şişesini kutuya geri koydum ve kutuyu iki elimle zorlukla kaldırdım. Bahçeye çıktım, soğuk esen rüzgar saçlarımı savuruyordu.

Alkol kutusunu Padişahın önüne bıraktım ve yüzüne baktım. Siyah kadife bir koltuğa oturmuştu; üzerine geniş ve ince bir gömlek giymişti. Kasları ve geniş sırtı beyaz gömleğin altında belirginleşiyordu. Başka tarafa baktım.

Saçları ıslak ve gürdü; yeni banyo yapmıştı. Kısa sürede nasıl banyo yapmıştı, bilmiyordum. Yoğun alkol ve lavanta kokuyordu. Kutuyu açtı ve bir şişeyi eline aldı. "Hayır, sen varsın..." diye mırıldanarak şişeye baktı.

Şaşkınlıkla yüzüne baktım, ne demek istediğini anlamadım.

"Ne dediniz?" diye sordum.

Yüzüme baktı ve parmaklarıyla saçlarını geriye doğru götürdü. "Ben sadece senin olmadığın zaman içerim. 'Hayır, gelecek,' derdim, sonra da sarhoş olurdum. Beni ayyaşın teki yaptın," dedi ve hırsla ayağa kalkıp yüzüme baktı.

"Neden gelmedin?" diye sordu.

Yere doğru baktım, sonra ona baktım. Tam konuşacaktım ki isyan sesleri konuşmama izin vermedi. Tahta kapıya doğru baktım.

Kollarını belime doladı, yüzünü boynuma gömdü. Sıcak nefesi tüylerimi diken diken ediyordu. Dudağının bıraktığı ıslaklıkla, leke bırakarak boynumu öpüyordu. Yüzüne baktım; neden bu kadar sakindi?

Kapı parçalara ayrıldı. İsyancılar koşarak bize doğru yaklaşıyorlardı, gözlerim kılıcımı arıyordu. Padişah, kadife koltuğa oturdu ve beni kucağına çekti. Yeniçeri ordusu ile isyancılar arasındaki savaşı izlemeye başladı.

Yüzüne baktım, "Padişahım, siz-" dedim.

Yüzünü boynumdan çekti ve yüzüme bakarak, "Dokunuşları hissetmiyor musun, Ayçil?" dedi, meraklı bir ses tonuyla.

Hissediyordum, ama o an karşımda olan savaşı hiçe sayamazdım. Sessizce yüzüne baktım.

"Ama Hünkarım, savaş-" dedim.

Sözümü yeniden kesti. "Zevk hissetmediğini söyleme bana; bu bir cevap değil, sevgilim."

Kılıç sesleri, acı dolu çığlıklar, af dileme sesleri... Birçok ses geliyordu. Önümüzdeki manzara ve kanlı ayın verdiği ışıkla dehşet verici bir sahneydi.

İşaret parmağını buklelerimden birine doladı, yüzüme baktı ve gözlerimin içine baktı. Kutudan bira aldı, tıpayı tek hamlede açtı ve ağzına dikti. Yüzüme baktı.

"Bu bir ilk. Sen varken alkol de var, ikiniz de var," dedi. Önündeki dehşet verici sahneye bakarak işaret parmağını tenimde düz bir şekilde gezdirdi. "O çirkin adamı da öldürdün, tam alnına batırın kılıcı!" Yüksek ve ürkütücü bir sesle bağırdı.

İsyancı esnaf ona doğru baktı; üzerinde ucuz kumaş bir kaftan vardı ve hafif şişmandı. Kırk yaşında bir esnaftı, ağlamaya ve diz çökmeye başladı. "Af edin, Hünkarım, vallahi gidecektim. İki çocuğum var, karım dul-" dedi.

Padişahın emri olduğu için birçok yeniçeri askeri adamı lime lime etmişti.

"İzleyeceksin; bu senin fikrindi," dedi ve sıkıca kollarını belime doladı.

Yüzüne baktım, gözlerim irice açılmıştı. "Padişahım, durun. Hem ölüleri görüp ibret alırlardı, yani bir nevi korkuyla. Bu çok gaddarca."

Ciddi bir yüz ifadesiyle bana baktı. "Asla durmayacak; gün doğana kadar isyancıların aileleriyle birlikte ölecekler," dedi. Sesindeki duygusuzluk kalbimin hızla atmasına neden olmuştu.

Yeniçeriler bir çırpıda beş yüz isyancıyı öldürdü ve çoğu yalvardı.

"Şimdi şehirde inin ve devam edin!" Padişahın yüksek ve gaddar sözleri tüyler ürpertici bir ses tonuyla söylendi. Ayağa kalktım, yüzüne baktım ve yüzümü buruşturarak Padişah'a baktım.

"Padişahım, siz ne demek istiyorsunuz? Bu... bu," diye başladım, sinirden kelimeleri düzgün söyleyemedim. Padişah benim bu tavrıma zevkle baktı, genişçe sırıtarak beni izliyordu. Sanki benim güçsüz oluşum ona tatlı geliyordu ve hoşuna gidiyordu.

Yüzüne şaşkınlıkla baktım; asıl düşmanım o muydu? Anlamıyordum neden bana böyle davranıyordu.

Yerdeki kılıcı ona uzattım, yüzüne bakarak, "Hemen durun, sizi aptallar! Yoksa boynunu keserim ve hemen ölür" diye yüksek sesle bağırdım. Yeniçerilere ve Ataman Ağa'ya baktım; pek umurlarında değildi. Padişah bira şişesini tek hamlede içiyordu ve ayağa kalktı. Yüzüme baktı. "Saray gidiyoruz," dedi, hiçbir bahane kabul etmeyen net bir ses tonuyla.

Önden yürüdü, arkasından hızlı adımlarla gittim. Önünde durdum ve yüzüne baktım. "Ben anlamadım, birdenbire neden?" dedim. Kelimeler anlamsız çıkıyordu; çok mu korkmuştum? Çocukluktan kalma korku muydu? Yoksa ne? Beni tetikleyen neydi?

Yanımdan geçip yürüdü. "Beni takip etmen anlamana geliyor," dedi, mesafeli ve soğuk bir ses tonuyla.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 24 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bir FermanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin