Doğum Günü

3.8K 274 120
                                    

Bir önceki bölümü okuduğunuzdan emin olun

Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen :)

İyi okumalar sizi seviyorum 💜

***

Kolay olmayacak. Ve her gün çabalamamız gerekecek. Ama bunu yapmak istiyorum çünkü seni istiyorum. Senden her şeyi sonsuza kadar istiyorum, sen ve ben. Her gün. - Nicholas Sparks

"Doğum günün kutlu olsun küçüğüm. Eyfel Kulesinin altın da seni bekliyor olacağım. Gel... Hala hatırı sayılıyorsa beyaz güllerin"


Ellerimin titreyişine kalbimin bozulan ritmi eşlik ederken, Kim Taehyung'un beni beklediği gerçeğiyle heyecan dört bir yandan vücudumu ele geçiriyordu. O buradaydı, doğum günüm de bana gelmişti. Özlemle yanıp tutuşan bedenim ona koşarak gitmek isterken, mantığım aksini söyleyip buna engel oluyordu.

Camla kaplı duvardan ışıl ışıl parlayan Eyfel'e baktığım da sevdiğim adamın orada bir yerde beni bekliyor oluşu yüzümde tebessüm oluştururken, sonrasında yaşayacağım ızdıraplı anların korkusu doluyordu içime.

Acı çekmekten, üzülmekten korkan kalbim ama yine de onu görme tutkusuyla çarpıyordu. Beyaz güllerden birini alıp, kokusunu içime çekerken aşık olduğum adamın görüntüsüyle doldu zihnim.

Elimde tuttuğum gülün dikenli kısmında gezindi parmaklarım. Sonra beyaz yapraklarını okşadım usulca. Saf sevgiyi ve aşkı anımsatan güller de dolandı gözlerim. Belki de beyaz güllere ulaşmak istiyorsam dikenli yollardan geçmeliydim önce.

Uzun siyah kapüşonlumu üzerime geçirip elimdeki beyaz gülle odamdan çıktıktan sonra hızla asonsöre yöneldim. İçimde bize karşı bir umut taşımıyordum lakin yine de onu görmeli, o güzel sesinden "küçüğüm" deyişini duymalıydım.

Neredeyse gece yarısı olmak üzereyken otelden çıkıp koşarak Eyfel'e imkansızıma gidiyordum. Kalbim ağzımda atarken nefes almakta zorlansam da sorun değildi. Düşsem de, yaralansam da ona koşmaktan vazgeçmeye niyetim yok gibiydi zira. Tüm hücrelerimle istediğim, özlemle dolduğum adam oradaydı.

Kahverengi paltosunun ceplerine ellerini sokmuş, sırtı bana dönük Eyfel'i izleyen adam benim sevdiğimden başkası değildi. Onu ensesine dökülen siyah saçlarından tanımış, aramızdaki bir kaç adımlık mesafeye rağmen aşina olduğum kokusunu rüzgar burnuma taşımıştı. Bir tablo vardı karşım da ve ben durmuş adımlarımla sadece onu izliyordum.

Varlığımı hissetmiş gibi yavaşça bana döndüğün de bakışlarımız çarpışmış, çatık kaşları gevşemişti. Elimde tuttuğum beyaz güle baktığın da yüzün de belli belirsiz bir gülüş can bulup, bana doğru bir adım atmıştı. Aramızdaki kısa mesafe bana kilometreler gibi gelmiş bir adım da ben atmıştım dayanamayarak.

"Küçüğüm" diye fısıldadığın da gözlerimi kapatıp bir anlığına, olduğumuz anın gerçekliğini sorguladım. Yüzüme değen elleriyle açılan gözlerim yüzünün her bir zerresin de gezinirken, tenime değen elinin sıcaklığıyla yanıyordum adeta.

"Gelmezsin diye çok korktum Jeon, iyiki iyiki geldin."Dediğin de elimde tuttuğum gülün dikenleri parmağıma batsa da daha sıkı tutuyordum. Ona sarılmak kokusunu içime solumak istesem de yapamıyor, ben de elimdeki beyaz gülü burnuma yaklaştırıp koklamakla yetiniyordum." Beyaz Güller'in hatırına"diye karşılık verdiğim de gülümsemişti buruk bir şekilde.

Escape /taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin