Bulutsuz, gece siyahıyla örtülü gökyüzünden düşen yağmur damlaları yüzümde buzdan iğneler misali izler bırakırken, titrememi bastırmak için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Nefes alış verişim düzenli olmasına rağmen, sisli havaya karışırken yine de tedirginlik duyuyordum. Bu yapmacık havanın sağı solu belli olmazdı, şimdi üzerimize yağan yağmur kesilip, anında yerini şiddetli bir kar yağışına bırakabilirdi.
Kamyonet engebeli bir yoldan geçerken küçük çaplı bir gürültü çıkardı, gözlerim hemen etrafı kolaçan etmeye başladı. İçgüdülerim sürekli tetikte olmamız gerektiğini söylüyordu ama zaten tek yaptığımız da buydu: Hazır olda beklemek...
"Gevşe biraz," diyen Kaen'e - ağabeyim - döndüm, yanı başımda, karanlıkta mavi gözleri parlıyordu. "Ayrıca baston yutmuş gibi durmaktan da vazgeç Cyra. Korkma, bir şey olmayacak."
Bunları beni biraz olsun rahatlatmak için söylüyordu, çünkü bu benim ilk seferimdi. İlk defa Kaen ve gruptaki diğer yedi kişiyle birlikte takas için yollara düşmüştüm. Ama onun dahi tam anlamıyla rahat olmadığını biliyordum, gözlerini kısmış, herhangi bir aksilikle karşılaşmamız durumunda uygulayacağı bir B Planı'na odaklanmıştı.
"İyiyim ben," deyip geçiştirdim. Bir yandan da kapüşonumu çekiştirip duruyordum. Altına sakladığım uzun saçlarım ensemi rahatsızlık verecek derecede kaşındırıyordu ama her yerim sırılsıklam olmuşken bari saçlarım kuru kalsın diye bu küçük işkenceye göz yummuştum.
Ormanlık alanın bitimiyle birlikte kendimizi transit yolda bulduk. Bizi olası bir tehlikeye karşı koruyacak, ardında siper alacağımız ağaçlar maalesef ki burada yoktu. Açık hedef hâlindeydik fakat tek artımız, toprak yolda çıkardığımız o gürültülü sesi asfalt yolun yutmasıydı.
Yasa dışı bir iş yapıyorduk, hepimizin hayatı pamuk ipliğine bağlıydı. Yakalandığımız takdirde bize yapılabilecekleri düşünmek dahi istemiyordum. Tek tek Kaen ve benimle birlikte, kamyonetin arkasında oturanların üzerinde gezdirdim bakışlarımı. Herkes nasıl bir sorumluluğun altına girdiğini iyi biliyordu, bu yola çıkarken tüm riskleri göze almışlardı. Yorgun suratlarından anlaşabilecek tek duygu; asla pes etmeyecekleriydi.
Yolun sol tarafından aniden yankılanan, tıslamayı andıran sesler Kaen'in kaşlarını çatmasına neden oldu. Son zamanlarda onun değiştiğini görebiliyordum, yüzü artık eskisi gibi gülümsemelerle çevrili değildi. Her daim sert ve mesafeli bir ifadeyle bakıyordu.
Uzanıp eliyle şoför camına tıkladı.
"Acele et Acho, bir an önce şu işi halledelim."
On beş dakika daha yol aldıktan sonra nihayet Uthia sınırlarına ulaştık. Burası bizim topraklarımız olan Andhalin'den oldukça farklıydı. Yeşilin en ufak bir kırıntısı bile görülmüyordu. Izgara sisteminde, her yerin beton binalarla çevrili olduğu, adına modern denen bir şehircilik anlayışları vardı.
Ravor'un mekânı, şehre girişte kurulmuş, eskiden hangar olarak kullanılan devasa büyüklükte bir yapıydı. Çelik duvarlar, gece göğünde dahi pırıl pırıl görünüyordu. Bizim paslı kamyonetimiz, bu göz alıcı manzara karşısında ezildiğini göstermek ister gibi homurtular çıkardıktan sonra aniden durdu.
"Hadi atlayın bakalım gençler," Daiwyn tek sıçrayışla yere indi. "Biz Ravor'la konuşurken siz de malları girişe doğru getirin."
Grubun en büyüğü Daiwyn'di. Kırklarının sonunda olan bu adam, yaşadığımız bu cehennemde bile gülümseyecek bir şey illaki bulurdu. Herkese babacan bir tavırla yaklaşır, her zaman yardıma hazır beklerdi.
Kaen'in ardından hoplamak için hazırlanırken, o kollarını uzatıp beni belimden yakaladı ve ayaklarımın üzerine bıraktı. Ona kızgın bir ifadeyle baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş (Düzenleniyor)
Science FictionNew York Araştırma Merkezi'nden bir bilim adamı, çok sayıda "Tasarım Bebek" oluşturarak Dünya'nın bundan böyle çok daha yaşanılası, huzur ve refah dolu, her türlü hastalık ve felâketten uzak bir yer olmasını istiyor. Ama işler umduğu gibi gitmiyor...