O an herkesin nefeslerini tuttuğu zaman dilimiydi galiba. En ufak bir ses duyulmuyordu. Rhilinler ve sıradanlar, hepsi aynı anda gözlerini üzerime dikmiş, bana bakıyorlardı.
Ben ise gözlerimi kırpmadan Kaen'i izliyordum. O buradaysa, Jasen'in de yakınlarda bir yerde olması gerekmez miydi? Hep birliktelerdi görülerimde. Şimdi bir yerden fırlayıp Kaen'in yanında, karşımda dikilmesi sürpriz olmazdı doğrusu.
"Kaen, kendini kolla dostum. Bu kızın sağı solu belli olmuyor. Gözlerinizi şeytanî bir büyüyle bağlayabilir. Dün gece bize gösterdi numaralarını. Neyse ki bir keklik gibi oradan oraya kaçtığı sırada onu vurmayı başardım."
Kaen'in mavi gözleri kocaman açıldı. Bir adım atıp bana iyice yaklaştığında ben de geriye doğru kaçmaya çalıştım ama beni kendisine mahkûm eden adam bileğimdeki zinciri hızla çekince yere düştüm.
"Dur! Bir şey yapma!"
Kaen'in emriyle adam hareket etmeyi bıraktı.
Dudaklarımı sertçe dişledim. Ağzımdan kaçacak olan çığlığı zor da olsa yutmayı başardım.
Kaen hemen önümde yere diz çökünce yeniden kaçacak bir yer aradım. Oturduğum yerde arkaya doğru giderken aslında kurtuluşumun olmadığını biliyordum. Bir şekilde bileğimdeki zinciri açmayı başarsam bile daha ben adım atamadan tepeme üşüşürlerdi.
"Yaralı mısın?"
Kaen'in dudaklarının arasından çıkan naif ses beni afallattı. Düşmanca ya da hırçın bir tonla sormamıştı sorusunu. Bir kez daha gözlerine baktığımda gerçekten merak ederek sorduğunu anlamış oldum. Ama hiç konuşmadım. Ne diyeceğimi bilmiyordum zira. Bu, oynadığı bir oyun olabilirdi. Bana diğerleri gibi düşmanca yaklaşmadığını hissettirip, sağ gösterirken soldan vurabilirdi.
"Omzundan vurdum onu. Öldürmek isteseydim şimdiye kadar çoktan toprağa karışmış olurdu. Ama bunu yapmadım. Siz daha iyisini bilirsiniz."
Sıcak bir elin uzanıp omzuma dokunduğunu hissedince irkildim. Kaen ben farkına bile varamadan bana yaklaşmıştı.
"Dokunma bana," diye fısıldadım ama sesim ölümcül bir şekle girmişti. "Sakın! Uzak durun benden."
Şimdi de onun yutkunduğunu görebiliyordum. Yavaşça elini üzerimden çekti.
"Sana yardımcı olmaya çalışıyorum," derken kulağıma doğru fısıldamıştı. Zincirin bir ucunu elinde tutan sıradan bile onu duyamamıştı. "Acı çekmek hoşuna mı gidiyor yoksa?"
Bakışlarımız buluştuğunda derinlerimde bir yerde, anlam veremediğim bir duygu kıpırdanmaya başladı. Son görümde onu gördükten sonra beliren ağlama isteğim yeniden devreye girmişti. Susmadan, saatlerce ağlamak istiyorum.
"Kalsın. Senden ve diğerlerinden hiçbir şey istemiyorum. Pişman olacaksınız. Her birinizin burnundan getirecek Raiden. Kendinizi nasıl bir belâya bulaştırdığınızın farkında bile değilsiniz. Kardeşim hepinizi yok edecek. Er ya da geç".
Ona tokat atmışım gibi anîden irkilerek geri çekildi.
"Kardeşin mi?"
"Elbette. Beni tanıyorsanız mutlaka ikizimi de biliyor olmalısınız."
Ellerini ensesine yerleştirip gözlerini sıkıca kapattı. Sinirlenmiş miydi? Belki de hümanist tavırları buraya kadardı. Gözlerini yeniden açtığında okkalı bir tokat savurmayacağını garanti edebilecek bir güç var mıydı?
Kaen'in arkasında kalan kalabalığın arasından orta yaşlarda bir adam belirdi ve kısa süre sonra yanımıza geldi. Lâcivert gözleri beni oturduğum yere yapıştıracak bir soğuklukla bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş (Düzenleniyor)
Science FictionNew York Araştırma Merkezi'nden bir bilim adamı, çok sayıda "Tasarım Bebek" oluşturarak Dünya'nın bundan böyle çok daha yaşanılası, huzur ve refah dolu, her türlü hastalık ve felâketten uzak bir yer olmasını istiyor. Ama işler umduğu gibi gitmiyor...