Kaen'e cevap verip vermemek konusunda ciddî bir ikilem yaşıyordum. Ne diyecektim? Benden ne istediğinin farkında mıydı? Bir Vhalax'tan sıradan olan kendisine kardeşini bulmasında yardımcı olmasını istiyordu. Duyulmamış ve görülmemiş bir şeydi. Halkıma göre bunu yaptığım takdirde, vatan hainliğiyle eş değer bir suç işlemiş gibi muamele görecektim. Dahası, bu küçük düşürücü eylemi (!) gerçekleştiren kişi, Doktor Ormden'in göz bebeği çocuklarından biri olacağı için, yaşayacakları şaşkınlık ve bunun hemen sonrasında getireceği kızgınlık, tahmin edilebileceği gibi, çok daha büyük ve ses getiren türde olacaktı.
Lâkin öte yandan, onlara her açıdan benzediğimi söylersem, bu tamamıyla yanlış olacaktı. Rhilinler'i kolaylıkla karşı cephedekiler olarak görebilirdim ama konu sıradanlara gelince, işte bu noktada işler biraz değişiyordu.
Aklım onları hiçbir zaman tehdit olarak algılamıyordu. Tasarımlar'ın hüküm sürdüğü bu dünyada, tek gayeleri insana yaraşır biçimde yaşayabilmekti. Çok mu şey istiyorlardı? Bence hak ettikleri buydu. Onlara ikinci sınıf muamelesi yapıp, sanki hayatları bizlere bağlıymış gibi davranmak canımı sıkıyordu. Kabullenemiyordum.
Fakat fikirlerime en başta karşı çıkanlardan biri de, diğer yarım olan ikizimdi. Kaen'e yardım ettiğim anda, karşıma alacağım ilk kişiydi.
"Bir şey söylemeyecek misin?"
Başımı kaldırıp onunla göz göze geldiğim anda, belli etmemek için çabalasa da, hevesle yanıt vermemi beklediğini gördüm. Beni düşmanı olarak görmediğinden bahsederken doğruları mı söylemişti acaba? Ben de onu o şekilde görmüyordum ve benim için itiraf etmesi ne kadar zor olursa olsun, asla karşımda duran biri olmasını da istemiyordum.
Kulübenin kapısının aralandığını duyduğumda o durumda ne kadar olursa, o kadar rahat bir nefes aldım. En azından bir süre Kaen'e cevap vermek zorunda kalmayacaktım.
Fakat beni bu durumdan kurtaran kişinin Jasen olduğunu görünce, bu kez bambaşka bir tedirginlik bedenime nüfuz etti. Hâlâ burada, karşımda durduğuna inanamıyordum. Sihir gibiydi tüm olanlar âdeta, düşlerimde beliren o genç adam, şimdi kanlı ve canlı olarak karşımdaydı.
Ve gözlerimin içine bakıyordu...
Dizlerimi karnıma doğru çekip olabildiğince küçülmeye çalıştım oturduğum yerde. Keşke yeteneklerimden biri de bir anda gözden kaybolmak olsaydı...
"Kaen bana yardım et de kurşunları çıkaralım. Bir an önce hâlledelim şu işi. Buraya gelene kadar zaten epey vakit harcamışlar. Ayakta kalabildiğine bile şaşırıyorum doğrusu."
"Tamam."
İkisi birden bana yaklaştıklarında onlara engel olmak için ne yapsam diye düşündüm durdum lâkin bir sonuç alamadım. Jasen çoktan yanımda diz çökmüştü, kucağıma koyu gri renkte bir kazak bıraktı. Kazağa bakıp sonra gözlerimi ona çevirdiğimde kirpiklerini kırpıştırdı.
"Şu üzerindekini çıkarmalısın. Enfeksiyon kapabilirsin. Şimdilik benimkilerden biriyle idare et. Sana uygun bir şey bulmaya çalışacağım."
Bana kendi kazağını mı veriyordu? Yok artık!
Sanki yirmi dakikadır konuşmama kararı almıştım ve bunu bozmak istemiyormuşum gibi, yine sessiz kalmayı sürdürdüm. Jasen sabırlı olmaya çalışıyordu ama sık sık nefes alıp verişi, aslında göstermek istediklerinin tam tersini yaşamakta olduğunun sinyalini veriyordu.
En sonunda derince bir iç çekti ve bakışlarını yüzümden çekmeden ellerini uzatıp kazağımın etek kısmını tuttu.
"Hadi çıkaralım şunu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş (Düzenleniyor)
Science FictionNew York Araştırma Merkezi'nden bir bilim adamı, çok sayıda "Tasarım Bebek" oluşturarak Dünya'nın bundan böyle çok daha yaşanılası, huzur ve refah dolu, her türlü hastalık ve felâketten uzak bir yer olmasını istiyor. Ama işler umduğu gibi gitmiyor...