Malikâneye nasıl geri döndüğümüzü hatırlamıyordum. O restorandan nasıl çıktığımızı, sokaklar arasında nasıl yürüdüğümüzü, hiç birini hatırlamıyordum. Ağlamaktan gözlerim öyle ağırlaşmıştı ki, Jasen'in yönlendirmeleri olmasa, sokak başında bir yere kıvrılıp kalırdım büyük olasılıkla.
Fakat Jasen beni bırakmadı. Hep olduğu gibi... Hatta kaldığım odanın kapısına kadar bana eşlik etti.
"Lütfen kendine daha fazla işkence etme," kapının kolunu çevirip duruyordu. Çıkan klik sesi belirli aralıklarla duyulmaya devam etti. "Bunu fiziksel anlamda söylemiyorum. Bedenen çektiğimiz acılar bir yere kadar. Ben ruh dünyandan bahsediyorum. Düşüncelerin ne denli tehlikeli olduklarını biliyorum. Cyra, lütfen."
Ağzımı sımsıkı kapatmıştım. Bir şey söyleyecek olsam, ardından ağlayacağımı biliyordum. Nasıl oluyordu da göz pınarlarım hâlen kurumamıştı, buna akıl erdiremiyordum. Yoksa bana gözyaşımı bahşeden güç, bunun daha hiçbir şey olduğunu ve önümde gözyaşı dökeceğim çok günlerin beni beklediğini mi söylemeye çalışıyordu?
Sadece başımı sallayarak Jasen'e onu anladığımı göstermek istedim ve ardından da odaya girip kendimi yatağa bıraktım.
Kaia'nın bırakmış olduğu pijama takımını giymeye bile gücüm yoktu ama bu şekilde yatağa girip uyuma fikri nedense bana yanlış geliyordu. Belki de odanın eski sahipleri Jasiri ve ailesinin anısına haksızlık yaptığımı düşünüyordum, muhtemelen saçmalıyordum ama o anda düşüncelerimin doğru ya da yanlış olmasını derinlemesine irdeleyecek durumda değildim.
Kıyafetimi değiştirmemin ardından bir süre sadece karşı duvarı izlemeye koyuldum. Aklımı kaçıracakmışım gibi geliyordu, hiç istemiyordum ama bundan kurtulmak için uykuya ihtiyacım vardı.
Gözlerimi tavana dikip, ellerimi karnıma yerleştirip yattım. Ve anılar büyük bir hızla gözlerimin önüne serildiler. Görüntüler zihnime süzülmeye en başından, babamın ölümünden başladılar. O kara haberi aldığımızda, daha dokuz yaşındaydım. Günlerce durmadan ağladığım hâlimi gördüm. Babam benim için başkaydı. Beni olduğum gibi kabullenen ilk insan oydu. Soğuk tavırlarımla günden güne annemi kendimden uzaklaştırırken, babam bana her zaman kucak açmıştı. Ne yaparsan yapayım, bana bakarken yüzünden tebessümü hiç eksik olmazdı.
Ölümü hepimizde kalıcı izler bırakmıştı. Annem kendimi bildim bileli, konuşamıyordu, babamdan sonra iyice içine kapanmıştı. Zorunda kalmadıkça odasından dışarı çıkmıyordu. Ben zaten yapım gereği pek sıcakkanlı biri olmadığım için, onun bu tavırları beni hepten zıvanadan çıkarmıştı. Beni ve Kaen'i yok saymasına tahammül edemiyordum. Çünkü hâlâ sevgiye muhtaç çocuklardık ve yaşayan tek yakınımız da annemiz olduğu için, ondan bize daha sıkı sarılıp sahiplenmesini bekliyorduk. Bunu her ne kadar dile getiremesem de tavırlarımla karşımdaki kişiye anlatabiliyordum.
Annemle içine düştüğümüz bu çıkmazda, ayakları üzerinde sağlam durabilen tek kişi Kaen olmuştu. İkimizi de idare etmeye çalışıyordu. Annemin davranışlarına sabredip onun daha iyi hissetmesi için elinden geleni fazlasıyla yapıyordu. Benden sadece üç yaş büyüktü ama babamın ölümünün ardından birden büyümüştü. Esasen, oldum olası hep olgun biri olmuştu Kaen. Hiçbir zaman çocukça şımarıklık gösterdiğine ya da boş işler peşinde koştuğuna rastlamamıştım. Onu eğlenceli kılan yanı, yaptığı esprileriydi. Bunu yaparken bile zekâsını ortaya koyardı. Şimdi düşününce, Kaen ve Jasen arasında bu konuda bir benzerlik olduğunu görebiliyordum. Belki de Jasen'e bu kadar çabuk alışmam bu yüzdendi.
Gözlerimi kırparken Kaen'i ve annemi son gördüğüm gün aklıma geldi. Takastan dönüşte, mutantlarla girdiğimiz münakaşanın ardından yine Kaen'e sığınmıştım. O, benim için yalnızca bir ağabey değildi. Kaen benim her şeyimdi. Zamansız kaybettiğim babamın yerini alıyordu kimi zaman. Babamdan duymaya alıştığım sevgi dolu sözcükleri bana o fısıldıyordu. Kimi zaman da annemden doğru dürüst görmediğim şefkati veriyordu bana. Düştüğümde ya da canım yandığımda annemden önce o koşuyor, yaralarımı sarıyor ve hepsinin geçeceğini söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş (Düzenleniyor)
Science FictionNew York Araştırma Merkezi'nden bir bilim adamı, çok sayıda "Tasarım Bebek" oluşturarak Dünya'nın bundan böyle çok daha yaşanılası, huzur ve refah dolu, her türlü hastalık ve felâketten uzak bir yer olmasını istiyor. Ama işler umduğu gibi gitmiyor...