Diz çöktüğüm yerde elbisemin manşetleriyle oynayıp duruyordum. Saatlerdir yalnız başıma, ölümümü bekliyordum. Ve tuhaf bir şekilde, içimde öyle abartılacak bir korku yoktu. Daha çok, duyduğum hayal kırıklığı ve sevdiklerimi üzmüş olmanın verdiği acı vardı kalbimde.
Kaç saat geçmişti, emin değildim ama sanki Jasen yanımdan ayrılalı yarım gün olmuş gibi geliyordu. Bana Rhilinler'in verdiği kararı açıkladıktan sonra, hemen yanımda yere çöküp oturmuştu. Yüzüme uzun bir süre bakmamıştı, sessizlik içerisinde beklerken, kendi içinde yaşadığı trajediyi tahmin edebiliyordum.
Yıllar sonra ilk kez güvenip ve cesaret edip de sevgisiyle birlikte kendi dünyasını bir kızın ayaklarının altına sermişti...
Ve o kız her şeyi mahvetmişti...
Ailesini elinden alan, onu bu genç yaşında dünyada yapayalnız bırakan düşmanın kanını taşıyordu kız...
Jasen o kıza, onu sevdiğini söylerken gerçeklerden bîhaberdi. Onun aslında kim olduğunu öğrendiğinde, şu sırtında akrep taşıyan kurbağa hikâyesinin ne denli doğru olduğunu öğrenmişti.
Karşı kıyıya geçmek isteyip de, suya uygun bir tabiatta yaratılmadığını öğrenen akrep, dere kenarında bekleyen kurbağadan yardım istiyordu o hikâyede. Onu sırtında karşıya geçirmesi için yalvarır. Fakat kurbağa bunu kabul etmez. "Ya beni sokarsan," der, "O zaman ölürüm."
Akrep ısrarla öyle bir şey yapmayacağını, onu soktuğu takdirde kendisinin de suda boğulup gideceği söyler.
Buna inanan kurbağa, akrebi sırtına alır ve suya girer.
Suyun tam ortasına geldiklerinde, kurbağa ensesinde bir yanma hisseder. Neler olduğunu anladığında, inanamayan gözleriyle akrebe döner:
"Hani söz vermiştin? Beni sokmayacaktın? Neden böyle yaptın?"
Akrep mahçup ve pişmanlıkla bakar kurbağaya:
"Elimde değil. Benim tabiatım bu..."
Benim de o akrepten ne farkım vardı? Bana her şeyimle inanıp güvenen Jasen'i sırtından vurmamış mıydım? Ona yine bu hayatta yaşayabileceği en büyük acılardan birini yaşatmamış mıydım? Vhalax olmak da böyleydi işte, tıpkı o akrep gibi kötü bir mizacımız vardı.
Bir daha asla bana dokunmayacaktı, hoş, şurada sadece sayılı günlerim, hatta saatlerim kalmıştı. Ama bu kalan zamanımda bile Jasen'in beni yeniden görüp görmemeyi kaldırabileceğinden şüpheliydim. Mide bulandırıcı bir etkim vardı artık üzerinde.
Belli belirsiz insan sesleri duymaya başlayınca, oturduğum yerden kalkıp hücrenin dışarıya bakan duvarına doğru yaklaştım. Kalenin avlusuyla aramda kaç metre olduğunu bilmiyordum lâkin çok kısık gelen seslerden anlaşıldığı üzere, bayağı derinlerde bir yerde olmalıydım.
Zindanın kapısının açıldığını belirten sesi duyduğum anda, parmaklıklara doğru koştum. Bana doğru gelen kişilerin kendilerinden önce gölgeleri görüş alnıma girdi. Duvarlarda asılı olan ve kısa bir süre önce yaktıkları meşalelerin turuncu - sarı ışıkları altında, grotesk yaratıklarmışçasına çarpık bir görüntüleri vardı.
Kilidi açtıklarında, içlerinden en genç olanı hücreye girdi.
Elinde ince ve uzun bir kumaş parçasıyla birlikte bir kelepçeyi tutuyordu.
"Seni dışarıya çıkaracağız," sesi işine konsantreydi, tam bir asker gibi korkusuzdu. "Diğer Vhalax'ın infazı birazdan gerçekleşecek. Orada olmanı istiyorlar. Hakkında nihaî bir karar vermeden önce, bir kez daha konsey toplanıp oylama yapacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş (Düzenleniyor)
Science FictionNew York Araştırma Merkezi'nden bir bilim adamı, çok sayıda "Tasarım Bebek" oluşturarak Dünya'nın bundan böyle çok daha yaşanılası, huzur ve refah dolu, her türlü hastalık ve felâketten uzak bir yer olmasını istiyor. Ama işler umduğu gibi gitmiyor...