Uyumam imkânsızdı. Sabahın ilk ışıklarına dek, yatağın içinde bir o yana bir bu yana dönüp durdum. Jasen'in kütüphanedeki tavrını bir türlü aklımdan çıkarıp atamıyordum. Bir anda buzdan bir adama dönüşmesi beni serseme çevirmişti. Üstelik bana böyle davranmasını hak edecek bir şey yapmamıştım.
Her zaman kendimle baş başa kalmayı seven biriydim. Yıllar içinde kendi kendime yetmeyi öğrenmiştim. Fazla sayıda insanla iletişime geçmezdim, geçemezdim. Şimdi burada da, birden kalabalığın içinde kendimi bulunca, bir bocalama dönemi yaşadığım doğruydu.
Fakat bir yanım, dün akşam Jasen'den de uzak durmak istemişti. Ve hâlâ bu isteğim artçı sancılar gibi zihnime hücum edip duruyordu.
Onu kıskanıyorsun, mantığım görmezden gelmeye çalıştığım fikri çıkarıp önüme serdi. Bunun başka bir açıklaması olamaz. Uthia'da geçirdiğiniz günlerin ardından, Jasen'in burada başkalarıyla kolaylıkla iletişim hâlinde olması seni biraz rahatsız etti. Oradayken yalnızca ikiniz vardınız, şimdi o yakınlarına kavuştu ve sen kendini ikinci plana atılmış gibi hissediyorsun. Ömrün boyunca hissettiğin yalnızlık ve dışlanılmışlık hissi yine kafanda gezinip duruyor...
Hayır, öyle değil! Duygusal yanım öfkeyle ayaklarını yere çarptı. Yanılıyorsun. Onun sevdiklerine kavuşmasına tabii ki de sevindik. Biz bunun için kendimizi Jasen'den uzak tutmak istemiyoruz. Sadece, kıskançlığımızın boyutu farklı. Onu yalnızca Haileen'dan kıskanıyoruz. Çünkü dişi Rhilin Jasen'i istiyor, anlıyor musun? Onu kendisi için istiyor ve bu yüzden de bizi ayakaltından çekmeye uğraşıyor...
Evet, aradığım cevap buydu. Haileen beni burada istemiyordu, hiçbir şekilde Jasen'e yakın olmamı istemiyordu.
Sen de zaten onun için savaşmayı düşünmüyorsun bile! Ufacık bir harekette, hemen kendini geri çekiyorsun. Evet, senin yaptığın tam olarak bu. Her zaman böyle değil miydin? Jasen'e karşı hissettiklerini bildiğin hâlde, kendi ellerinle onu kendinden uzaklaştırmaya çalışıyorsun!
Duygusal yanımın beni azarlamasını beklemiyordum, ne düşünmem gerektiğinden emin değildim. Başımı ellerimin arasına alarak gözlerimi kapadım ve düzenli bir şekilde nefes almak için uğraştım.
Onu zorlama! diye çıkıştı mantığım birden. Jasen'in bizim hakkımızda ne hissettiğini ne düşündüğünü bilmiyoruz bile. Hâl böyleyken, ne yapmamızı istiyorsun? Hem, Jasen'in de Haileen'a karşı aynı duyguları beslemediğinden emin olabilir misin? Ya o da aynı şeyi istiyorsa? O zaman bizi nasıl bir çıkmaza sokacağından haberin var mı senin?
Bu böyle olmayacaktı. Daha fazla iç seslerime kulak verirsem, keçileri kaçırmam an meselesiydi!
Kahvaltı saati gelmişti ama bende bir lokma yiyecek iştah kalmamıştı. Yemek salonuna inmek istemiyordum. Aslında bugün hiç kimseyle karşılaşmayı istemiyordum. Bu yüzden hemen kalkıp Kaia'nın benim için içini kıyafetlerle doldurduğu gardırobun kapaklarını açtım ve bir tişörtle gezi pantolonunu alıp giyindim. Sanırım Kaia beni iyi analiz etmişti, gardırobun hemen yanına iki çift, bakıldığında bile oldukça rahat görünen spor ayakkabısını koymuştu.
Odadan çıktığımda koridor sessizdi. Kimseye yakalanmadan alt kata inmeyi başardım. Burada da şansım yaver gitti, ben malikâneden çıkarken kimse beni görmemişti.
Nereye gittiğimi bilmiyordum, tek istediğim biraz olsun rahatlamaktı. Düzenli olarak Andhalath'a verilen temiz havayı içime çekerken ayaklarımın beni yönlendirmesine izin verdim.
Kendimi geçenlerde içinden geçtiğimiz gezi parkında buldum. Kocaman, bin bir çeşitteki ağaçların arasında kıvrılan yolda yürürken sakinleşmiştim. Bütün duygularım nötrleşmişti. Doğada olmak bana iyi geliyordu. Küçükken de, daha altı-yedi yaşlarındayken babamla birlikte sık sık evimizin hemen arkasında başlayan ormanda gezintiye çıkardık. Babam bana gördüğü ve bildiği bütün ağaçların, bitkilerin ve hayvanların isimlerini öğretirdi. Bundan çok büyük bir zevk alırdım. Bir keresinde, konuşup yürümeye öyle dalmıştık ki, ormanın bitip de ulu dağların başladığı noktaya ulaşmıştık tesadüfen. Yan yana sıralanmış, kurşuni renkteki dağları gördüğümüzde, ikimizin de hayretten ağzı bir karış açık kalmıştı. Daha önce nasıl olup da burayı fark edemedik diye kendi kendimize kızmıştık hatta. Babam hayranlık dolu bakışlarımı gördüğünde, bende tabiattan bazı parçaların saklı olduğunu söylemişti. Ben doğanın, toprağın ve tüm bu ihtişam dolu kâinatın hamuruyla yoğrulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş (Düzenleniyor)
Science FictionNew York Araştırma Merkezi'nden bir bilim adamı, çok sayıda "Tasarım Bebek" oluşturarak Dünya'nın bundan böyle çok daha yaşanılası, huzur ve refah dolu, her türlü hastalık ve felâketten uzak bir yer olmasını istiyor. Ama işler umduğu gibi gitmiyor...