Odamın içerisinde bir uçtan bir uca koşturan görevli Vhalax kadınlarını biraz şaşkınlık, biraz da bıkkınlıkla izliyordum. Raiden'ın adıma vereceği partiye daha saatler vardı ama benim dışımdaki herkes yarım dakikaları kalmış gibi bir telâş içerisindeydiler.
Bir kısmı giyeceğim elbise üzerine yoğunlaşmıştı; yatağımın üzerinde onlarca çeşit kıyafet vardı ve her biri de açık renktelerdi.
"Şu pudra rengini eleyin," dedi biri otoriter havasıyla, "Zaten ten rengi oldukça açık. Daha fazla solgun görünmesini istemeyiz, değil mi?"
Pudra rengi elbise çabucak katlanıp dolaptaki bilmediğim bir bölüme kaldırıldı.
"Beyaz da öyle değil mi?" diye lâfa karıştım. "Günlerdir bana hep aynı rengi giydiriyorsunuz ve ben bundan acayip sıkıldım. Daha koyu renkler bulun bana."
"Ama efendim, kardeşiniz bunları bizzat kendisi beğenip seçti. Hâlen komada olduğunuz dönemde. Şimdi giymezseniz onu üzmüş olmaz mısınız?"
İç geçirip oturduğum yerden ayağa kalktım ve elbiselerin yanına gittim. Elime aldığım her parçada memnuniyetsizliğim yüzümden okunuyordu. Modern kesimlerine ve işçiliklerine diyecek lâfım yoktu lâkin işte, renk konusu canımı sıkıyordu.
En sonunda diğerlerine nazaran en iyi seçenek gibi duran yine beyaz elbisede karar kıldım. Yeşil ve sarı giymektense bu çok daha iyiydi.
"Mükemmel bir tercih," deyip el çırptı kadın. "Benim de size önereceğim o elinizdekiydi zaten."
Hadi oradan be! diye bir ses yankılandı içimde, kendim de bunu dile dökecektim ki vazgeçtim. Kimseyle gerekmedikçe konuşmaya çalışmanın bir anlamı yoktu.
Nihayet bu çok önemli işi (!) hâllettikten sonra, benim için içi köpüklerle dolu küveti hazırladılar ve akşam hazırlığının devamı olan ikinci aşamaya geçiş yaptık. Aslında bunu büyük bir memnuniyetle kabul etmiştim, zira bir süreliğine de olsa onlardan uzak kalacaktım.
Banyodaki vaktimi sınırları zorlayana dek kullandım. Tam altı kez saçlarımı şampuanladım ve sayamayacağım kez de vücudumu köpükledim. Bir yandan da sırıtıyordum, eminim kapının dışında sabırsızca beni bekliyor olmalıydılar. Dışarıya çıkmadığım her dakika birbirlerine kocaman açtıkları gözleriyle baktıklarını hayal etmek çok da zor bir şey değildi.
"Efendim, iyi misiniz?" dedi biri en sonunda dayanamayıp, kapının hemen önünde olmalıydı ve büyük olasılıkla kulaklarını kapıya yapıştırmış, benden gelecek olan cevaba odaklanmıştı. "Yardım ister misiniz?"
"Sıcak su ve soğuk su ayrımını yapabiliyorum, yine de sağ ol teklifin için," dedim aksi bir sesle ve bunun üzerine sesini kesti. Üç yaşındaki bir çocuk gibi muamele görmek istemiyordum. Yetişkin biriydim ve kimseye ihtiyacım olmadan da pekâlâ ayakta durabilirdim.
Daha fazla oyalanacak bir şey bulamayınca mecburen kurulandım ve şimdilik giymek için hazırladığım tişörtümü ve şortumu giyip odaya geri döndüm.
Daha da kalabalıklaşmışlardı. Her yerdeydiler, her yerde! Cam kenarında, yatağın ayak ucunda, dressurarın önünde ve kapının her iki yanında! Bakteri gibi hızla çoğalmalarından nefret ediyordum. Beni bir rahat bıraksalardı ya!
"Sırada ne var?" derken neredeyse bağırmıştım ama bundan pişman falan değildim.
"En iyisi size içecek bir şeyler getirelim de biraz soluklanın. Yorulmuş olmalısınız."
Hah, şunu bir bilseydiniz!
"İyi olur. Daha partiye çok var ve beni sık boğaz etmenizi istemiyorum. Hem biliyor musunuz, kendim hazırlanabilirim. Vücudumda on beş baş ve on beş çift kol ve bacak taşımıyorum. Bu kadar çok kişiye ihtiyacım yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş (Düzenleniyor)
Science FictionNew York Araştırma Merkezi'nden bir bilim adamı, çok sayıda "Tasarım Bebek" oluşturarak Dünya'nın bundan böyle çok daha yaşanılası, huzur ve refah dolu, her türlü hastalık ve felâketten uzak bir yer olmasını istiyor. Ama işler umduğu gibi gitmiyor...