Başımdaki zonklama kendime gelmemle birlikte etkisini artırdı. Sanki birisi aralıksız başıma çekiçle vuruyordu. Tam geçiyor dediğim anda başka bir sancı dalgasıyla birlikte geri geliyordu.Yattığım yerden doğruldum. Kulübe gibi bir yerde olmalıydım. Aşınmış, ahşap duvarların çevrelediği küçük bir odadaydım. Sert zeminin üzerine atılmış, örgü bir örtünün üzerinde oturuyordum.
Ayağa kalkmaya çalıştığım anda yeniden oturduğum yere devrildim. Birden tepemde asılı duran lâmbadan etrafa yeşil bir ışık yayıldı ve tam arkamdan gelen sesle irkildim.
"Uyuyan güzel nihayet uyandı. Biraz daha uyusaydın seni zorla uyandıracaktım neredeyse."
Deick'in eğlenen sesine aldırmadan bu kez ayağa kalktım, başım hâlâ dönüyordu.
"Yaralı ceylânlara benziyorsun Cyra," deyip bir kahkaha attı. "Gerçi sen bu acınası yakıştırmalardan pek hoşlanmazsın ama durumun tam da öyle. Şu anki yüz ifadeni görmeni isterdim. Gözlerin her ne kadar bana nefretle bakmaya çalışsa da, içindeki korku ve pişmanlık yüzüne takmayı düşündüğün maskeyi gölgeliyor. Ayrıca kırgınsın da. Bana. Sayemde bu hâlde olmak nasıl bir duygu? Kendini kullanılmış gibi mi hissediyorsun? Yoksa bir parçan hâlen benden umudunu kesmedi mi?"Hiçbir şey duymamış gibi yapıp boş gözlerle Deick'in arkasında kalan kapıya bakmayı sürdürdüm. Sarf ettiği her kelimeyle birlikte yüreğim sıkışıyordu. İhanetin böylesi acı verici bir şey olduğunu hiç bilmiyordum.
"Ne düşünüyorsun tatlı şey? Buradan kaçmayı mı? Öyleyse sana bol şanslar. Ben istemedikçe ki istemeyeceğim, buradan çıkamazsın."
"Ben sana hiçbir şey yapmadım. Hiçbir şey. Bunu sen de biliyorsun."
"Sence bu umurumda mı? Yerine getirilmesi gereken bir görevim var. Ne zamandır bunun düşüncesiyle yatıp kalkıyorum ben. Bugünün gelmesini bekliyordum."
Ses tonu ondan olabildiğince uzaklaşmam gerektiğini söylüyordu. Geri geri giderken ayaklarım birbirine dolandı ve yere düştüm. Ukalâ gülümsemesi yüzünden silinmeden gelip başımda bekledi. Artık eski güzelliğini gölgeleyen, korkutucu bir ifadesi vardı.
"Kendine geldiğine göre, artık gitme vaktimiz geldi güzellik," eğilip saçlarımdan kavradı ve başımı geriye doğru yatırdı. "Kısacık bir işimiz kaldı. Onu hâlledelim, hemen gidiyoruz."
Beni bırakıp kapıya doğru yöneldi. Açmadan bir kez sertçe vurdu ve hemen arkasından sesler duyulmaya başladı.
Sadece bir dakika sonra kapı açıldı ve Vhalax olduğuna emin olduğum iki kişi, aralarında tuttukları ve başına çuvala benzeyen bir şey geçirdikleri kişiyi itekleyerek benim yanıma getirdiler.Boyundan, vücudunun şeklinden ve hemen yanıma oturtulduğu anda burun deliklerime dolan güzel kokusundan onun Kaen olduğunu anlamıştım.
Başındaki bez torbayı çekip çıkardılar ve dağılmış saçlarıyla, ağzına sıkıca bağlanan bez parçasıyla ağabeyim rahat nefes alabilmek için başını yukarı doğru kaldırıp bekledi. Yanında başka birinin oturduğunu hissettiğinde, yavaşça bana doğru döndü ve göz göze geldik.
Gözleri kanlanmıştı. Yüzünde çizikler vardı. Ama hiçbiri onun güzelliğine gölge düşüremezdi.
Bağırıp çırpınmaya başladı ve o anda, aslında ellerinin de bağlı olduğunu gördüm. Ne yazık ki söylemeye çalıştığı şeyler de anlaşılmıyordu. Uzanıp ağzındaki bezi açmaya niyetlendiğim anda Deick beni tuttu ve bu işi kendisi yaptı.
Kaen'den hayli müstehcen kaçan bir küfürü de böylece duymuş oldu.
"Nereye getirdin bizi pislik? Kardeşime ne yaptın? Eğer ona dokunduysan seni var ya-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş (Düzenleniyor)
Science FictionNew York Araştırma Merkezi'nden bir bilim adamı, çok sayıda "Tasarım Bebek" oluşturarak Dünya'nın bundan böyle çok daha yaşanılası, huzur ve refah dolu, her türlü hastalık ve felâketten uzak bir yer olmasını istiyor. Ama işler umduğu gibi gitmiyor...