"Özür dilerim dedim ya."
Taehyung sülük gibiydi. Eve geldiğim günden beri peşimden ayrılmıyor beni bunaltıyordu. Ona sinirliydim ve hemen geçmemişti. Tabii bu süre zaafında fazla kalmamıştı da. Taehyung sevimliydi. Herkes görmüyordu belki ama şakaklarına dökülen uzun, siyah, hafif dalgalı saçları ve büzdüğü dolgun dudaklarıyla oldukça sevimliydi.
"Peki peki, affettim." Elini yumruk yapmış ve havaya kaldırmıştı hızlıca. "Yes be!" Kendini hemen düzeltmiş elini pasta yaptığım tezgaha yaslamıştı. "O zaman şimdi sen söyle, Jimin ile ne yaptınız?" Boşta kalan elini enseme çıkartmış parmak uçlarıyla saç diplerime mesaj yapmaya başlamıştı. Rahatlatıcıydı ama yemezler.
Elimdeki krema paketini pastanın üstüne sıkmayı bırakmış ve Taehyung'a öldürücü bakışlarımı yollamıştım. Ağzına hayali bir şekilde fermuar çekmiş ve dolgun dudaklarını birbirine bastırmıştı. "Üniversite sınavına çok az kaldı. İyi çalışıyor musun?" Taehyung gelen soruyla bakışlarını tavana dikmiş uflamıştı. "Sınavlardan nefret ediyorum."
"Sınava iki hafta kaldı Taehyung. Sadece iki hafta, zamanını güzel değerlendir." Elimdeki kremayı bırakmış pasta tabağını elime almıştım. Ayağımla Taehyung'un dizine bir iki kez vurduğumda o da beni anlamış buz dolabının kapağını açmıştı. Pastayı dolaba yerleştirdikten sonra ellerimi yıkamış avcuma aldığım suyu Taehyung'un yüzüne fırlatmıştım. Gözlerini kapatarak bir kaç saniye beklemiş ardından yüzündeki suları temizlemişti. "Jungkook, beş saniyen var kaçtın kaçtın."
Bu cümleyi kurduğu gibi mutfaktan koşarak çıkmış ve kapıya doğru koşmuştum. Arkamdan gelen ayak sesleriyle küçük çaplı bir çığlık atmış ve açtığım kapıdan bahçeye çıkmıştım. Taehyung ile ilk karşılaştığımız yere basketbol sahasına doğru koşmuştum. Hemen arkamdaydı ve nasıl bu kadar hızlı diye düşünmeden edememiştim. Tişörtümden tutup beni aniden kendine çektiğinde bir çığlık daha attım. Sırtımı gösüne dayamıştı ve kollarını belimden geçirerek ellerini karnımın üstünden sabitledi. "Yakaladım seni."
Bir kaç saniye öyle durmuştuk. Ensemde hissettiğim baskı titrememe sebep olmuştu. Açılan bahçe fıskiyeleri dikkatimi dağıtmıştı bir kaç saniye fakat çok güzel duruyordu ayrıca iyi gelmişti. Hava sıcaktı ve ihtiyacımız olan şey bu gibiydi. Taehyung beni kendine çevirdiğinde gülümsemiş ellerini yüzüme çıkartmıştı. Tanrım çok yakışıklıydı.
Alnıma bastırdığı dudaklarıyla daha da gülümsemiş ve ellerimi bileklerine yerleştirmiştim. Taehyung geri çekildiğinde benle göz teması kurmuş ve ardından kaşlarını çatmıştı. Baş parmağını yanağımdaki yara izime sürtmüş ve dikkatlice incelemişti. "Yapma çok kötü duruyor." Başımı yana yatırnıştım fakat izin vermemiş ve geri düzeltmişti beni. "Seni kusur diye üzüldüğün zaaflarından öpmeli."
"Taehyung, bana bir yerlerden tanıdık geliyorsun. Pek çıkartamıyorum ama.." Taehyung kaşlarını iyice çattığında ne olduğunu anlayamamıştım. Ellerini benden çektiğinde bir adım geri gitmişti. Şu an ne yapıyordu bilmiyor veya anlamdıramıyordum. "İçeri girelim, Yeontan'a yemek verecektim."
"Yeontan.." Daha önce hiç sorgulamamıştım ismin anlamını. Bir kere sormuştum ve o da anlamı yok demişti. "Acaba sen kaldığım yetimhane'nin çevresine hiç gittin mi?" Taehyung adımlarını durdurmuş ve saçlarını geriye atmıştı. "Gitmedim." Taehyung tekrar yürümeye başladığında ben de onu takip ettim. Ne oldu anlamamıştım. Bipolar falan mıydı?
"Bay Jeon, bu beyefendi sizi görmek istiyor." Kapının önündeki güvenlik görevlisi yavaş adımlarla yanımıza gelmişti. Başımı yana eğerek kimden hahsettiğini anlamaya çalışmıştım. Hemen arkasında duran bedenin önünden çekildiğinde beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Eski anılarım canlandı gözümde ne tepki vereceğimi dahi bilemiyordum.