Yemek sessizdi. Taehyung geldikten sonra sessizleşmişti ortam. Herkes sessizce yemeğini yiyordu. Jungkook bir kaç saniye yemeği ile oynuyor ardından ağzına bir şeyler atıyordu.
"Nasılsın?" Taehyung elinde tuttuğu çatal ve bıçağı tabağın kenarına bırakmış karşısındaki Jungkook'u izlemeyi tercih etmişti. "İyiyim sağol, sen?" Jungkook gelen soruyla ilk başta şaşırmıştı fakat belli edemezdi. Taehyung'a bir daha asla zayıf görünmek istemiyordu.
Taehyung onu başıyla onayladığında Jungkook kenarda duran şarabından bir yudum almıştı. "Biraz konuşalım mı?" Tamam bunu hiç beklemiyordu. İçeceği şarap boğazından zor geçmişti. Elindeki kadehi tekrar masaya koymuş ve başıyla onaylamıştı onu. "Konuşalım."dedi kararlılıkla. Taehyung onunla konuşmadan rahatça yemek yiyemeyecekti. İkisi de ayaklanıp kimseye söz vermeden salondan çıktıklarında Jungkook girişte durmuştu.
O hala burda mı yaşıyordu bilmiyordu. Nerede konuşacaklarını da bilmlmiyordu. "Çalışma odasında konuşalım." Babasının eski çalışma odasıydı orası. Jungkook merdivenlerin arkasında kalan odaya girmiş ve odada biraz ilerlemişti. Ardından Taehyung girdi odaya kapıyı yavaşça kapattığında ilgi odağı sadece Jungkook'tu.
"Burada mı kalıyorsun?"diye sordu Jungkook. Taehyung başını sağa sola sallamıştı yavaşça. "Karşı dairende kalıyorum."diye cevap verdi sonradan. Jungkook 'taşındığımı biliyor o zaman.' diye geçirdi içinden.
"Pekala, ne konuşacaksın?" Jungkook arkasını dönmüş hemen dibindeki beden ile afallamıştı. Ne ara bu kadar yanına gelmişti bilmiyordu bile. Şu an tek odağı parfümüydü çünkü. Parfümü hala aynıydı ve Jungkook bu kokuyu özlediğini biliyordu. Taehyung ellerini yavaşça Jungkook'un arkasındaki masaya yerleştirmiş, iyice dibine girmişti. Jungkook ona karşı olan hislerini ne kadar bastırmaya çalışsa da pek engel olamıyordu. Başkasıyla çıkmış mıydı?
Evet.
Fakat hepsi onu onutmak içindi. Taehyung ise kimseyle çıkmamıştı altı yıl boyunca. Tabii Jungkook bilmiyordu bunu. Bilmediği bir şey daha vardı. Mesela o sevgisini mezara gömmek için birileriyle çıkarken Taehyung'un iki-üç haftada bir gizlice Milanoya gitmesini, kendisinin ve yanındaki insanların gülüşmelerini gördüğünü bilmiyordu.
Taehyung burnunu sevdiğinin saçlarına daldırmış ve özlem duyduğu kokuyu içine çekmişti doya doya. Jungkook izin vermişti ona. Ne yapması gerektiğini kendi de bilmiyordu. Neden izin verdiğini de bilmiyordu sadece haraket edemiyordu. Ya da etmek istemiyordu. "Taehyung sen-" izin vermemişti konuşmasına. Dudağına yerleşen parmaklar susmasını sağlamıştı. "Şht." Taehyung diğer elini önündeki adamın ensesine atmış oradaki saçlarıyla oynamıştı. "Çok özledim seni."
İşte bunu hiç beklemiyordu. Jungkook esmer bedeni göğsünden itmişti fakat pek etkisi olmamıştı. "Ne diyorsun sen ya?" Taehyung gözlerini kapatmıştı bir kaç saniye. Jungkook'un bileklerini sıkıca kavramış ve kendine çekmişti. "Beni dinleyeceksin."
Jungkook sinirle gülmüş bileklerini kurtarmaya çalışmıştı. Taehyung gücünü kontrol edememek gibi bir hata yapmadan ellerini çekmişti karşısındaki bedenden. "Sen cidden kafayı yemişsin." Taehyung bir kaç adım geri gitmiş odada dolaşarak çenesini ovalamıştı. "Bana çok kızgınsın biliyorum fakat sebeplerim vardı." Jungkook sinirden gülüyordu.
Şu an Taehyung aşırı saçmalıyordu kendisine göre. Açıklama yapmasına da izin vermeyecek gibi duruyordu. "Hep sebeplerin var değil mi Taehyung." Yıllar sonra ilk defa duymuştu ağzından ismini. Bir kaç saniye odağı kaymıştı fakat sonrasında hızlıca toparladı kendini. "Jungkook yapma böyle."
"Bir şey yaptığım yok, her şeyi yapan sendin. Sen bana git dedin ben de gittim. Daha fazla konuşmanın anlamı yok sanırım." Jungkook yaslandığı masadan doğrulmuş ve kapıya doğru adımlamıştı. Ardından kapıyı sertçe açmış ve kalın sesi tekrar işitmişti. "Yine benim olacaksın. Biliyorsun değil mi?" Jungkook odadaki bedene öldürücü bakışlarını yollamış, ardından kapıyı çarpmıştı. Taehyung ise çarpılan kapıyla sinrlenmiş fakat dışa vurmamıştı. Kendini deri koltuğa atmış ve şakaklarını ovalamıştı yavaşça.