4-Ölümcül Bir Acı

177 16 5
                                    

Sabah güneşinin doğuşunu seyrettikten sonra, henüz kapanmayan gözleriyle yatağında uzanıyordu Ferit. Gözleri yandığı ve neredeyse gözbebekleri iğne gibi battığı için, ara sıra gözlerini ovuşturuyordu. Gözlerinin kuruluğu ve uykusuzluğun baş dönmesiyle beraber yatmak zorunda hissetti kendini. Bugün dışarı çıkamayacak, uyuyana kadar yatağa esir kalacaktı. Abisi ve annesi henüz kalmamıştı, saat 07.30' a geliyordu.

Gece boyunca Halil'in gözleri tarafından izlendiğini hissetti. Sonra Halil'in gözleri gitti ve akşam yaşadıklarını izlemeye başladı. Odasının karanlığı resmen anılarından bir film şeridi oluşturmuş, Halil'in bağırıp çağırmalarını, bıçaklanmasını, koşup kaçmasını, sonra geri dönmesini hatırladı, aileyi hatırladı ya aile onu gördüyse diye düşündü. Birden oturur pozisyona gelmişti gece, sabaha kadar kendini avutmakla geçirdi. 

Halil'i öldürdüğü için tam olarak pişman değildi. Aslında onu o öldürmemişti. ''Hayır, sen öldürdün!'' diye bağırtılar gelse de kulaklarına, o hiçbir şey yapmadığını hatta Halil'i kurtarmaya çalıştığını düşünüyordu. Kendi kendine, yaşadıklarını değiştiriyor, hatta öyle ki bazen dün gece yaşadıklarını kötü bir rüyayı hatırlar gibi anıyordu.

Güneş doğduktan sonra gevşedi, vücudunu esnetir gibi yaptı, faydası yoktu. Biraz kitap okumayı denedi. Yarım bıraktığı polisiye kitaplardan birini alınca hemen attı, sanki yabancı bir nesneydi. Sonra kendi kendiyle dalga geçti, polisiye okumak da nedir diye düşündü, zaten polisiyeyi yaşıyorum diye espri bile yaptı. Ferit dengesizliğinin farkındaydı, bundan dolayı acısını dibine kadar hissediyor, ancak bazen unutuyor, bazen kendini öldürmek istiyor, bazen kaçıp gitmek, bazen... Kapı çalmıştı.

''Ferit! Lan kalkmadın mı hala?''

Ferit, babasının duvara astığı saate bakınca 8.30 olduğunu gördü. Saat 9'da işte olmaları gerekiyordu. ''Bir bu eksikti'' diye söylendi. Abisi içeriye geldi.

''Oğlum işe gidiyoruz hadisene!''

Ferit cevap vermeyip yataktan inmeye çalıştı. Sanki pencereden aşağıya atlıyormuş gibi hissedip yere düştü. Abisi yardım etti.

''Ne oluyo Ferit? Bu ne hal?''

Ferit ayaklanıp abisine dikmişti gözlerini, Ferhat kollarından tutuyordu.

''Ferit, sen hiç uyumadın mı yoksa?''

''Yok.'' Ferit abisinin kolundan çıkıp banyoya doğru yol aldı. O yüzünü yıkarken Ferhat da konuşmaya devam etti.

''Baksana bana. Hasta falan mısın?''

''Yok yok iyiyim. Biraz hasta...'' Ferit birden sustu ve akan suyu bol bol alıp yüzüne çarptı sesini kesmesi için. Evet, abisiyle işe gitmek istemiyordu, bu halde gidemezdi ancak uyuması da imkansızdı. Eğer odasına kalırsa kafayı yiyecekti. Bir an polisleri düşündü, ya yakalandıysa diye düşündü. Ama bunları düşünmeye daha zaman vardı. Daha düşüneceği tonla şey vardı zihninde, ama kafası bunları kaldırmazdı, bir yerlerde bayılıp kalmaktan korkuyordu. Belki de kalp krizi geçirip ölecekti. Yüzünü yıkadıkça korkusu artıyordu. 

''Yok, yok iyiyim.''

''Gelebilecek misin işe?''

''Gelirim gelirim. Hazırlanıp geliyorum.''

''Tamam ben aşağıda beklerim.''

''Tamam.''

Abisi gitti, kapıyı kapattı. Bugün işe gitmek değil, yaşamak bile güçtü. Neyse ki kafasını dağıtabilecekti. Abisiyle beraber işe gidip mutfakta çalışır, oradaki ustalarla muhabet edip işiyle meşgul olurdu. ''Peki polisler?'' Sanki polisler onu tanıyordu, böyle düşündü. Polisler onun dışarı çıkmasını bekliyordu sanki. Aynaya baktı ve düşünmemeye karar verdi. 

Kanıt OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin