6-Ölü Adam'la Sohbet

133 10 0
                                    

Ferit, Tahsin'in çabaları sayesinde, nezarethanenin soğuk mavili beyazlı duvarlarının arasında bir gece geçirmek zorundaydı. Karakolun bir başka kıdemsiz memuru tarafından siyah parmaklıkların ardına atıldığında yalnızdı. Şansına mı yoksa bahtsızlığına mı sevinse bilemedi, burada yalnız olduğuna sevinmişti veya üzülmüştü. Artık hangi duyguları, ne zaman ya da nasıl yaşaması gerektiğini bilmiyordu. Olanları takip edemiyordu.

Şimdi neyi düşünseydi? Az önceki manzarayı düşündü. Ölü bir adamla karşı karşıya kalmıştı. ''Kabustu belki de, rüya gibi bir şey!'' Rüya olup olmadığı belirsizdi. Ferit, gün boyunca gördüğü Halil halüsinasyonlarından biri olabileceğini düşündü, belki de bir şizofreninin kurbanıydı artık. Yaşadıklarını böyle anlamlandırabilirdi. Öyle ki az önce, bir sorgu odasından yarı zafer kazanmış bir halde çıkmış, aynı zamanda, karşısındaki korkutucu polis memuruyla, kolay da olsa bir mücadeleye girmişti. ''Allah belamı versin ki kaçtım!'' diye içinden bağırdı. ''Ne diyorum ben!'' Evet, gerçekten de durumu feciydi, rezaletti. Az önceki manzaraya odaklanmalıydı. O adam kimdi? Ahmet İnci adındaki adam kayıp mıydı, ölü müydü yoksa o dosya, eski bir dosya mıydı? Belki de dosya eski tarihliydi ve ''Ahmet'' denen adam bulunduktan sonra dosyasını, diğer dosyalar arasında unutmuş olabilirlerdi. ''İyi de...'' Birden sustu. Ayakta, parmaklıkların orada beklemektense oturmayı tercih etti. Her şey mantıksızdı, daha doğrusu, o mantık yürütmeye çalıştıkça her şey çıkmaza, ikileme giriyordu. Ne yapacağını bilemedi.

Halil'in öldüğü geceden beri bir gün geçmemişti daha, havanın karardığını tahmin ediyordu. Polisin elinde kanıt olup olmadığı belirsizdi, belki de sabahleyin, o dizilerde gördüğü, içerisinde birkaç asker bulunan hapishane aracına bindirilip mahkemeye çıkartılıp tutuklanabilirdi. Peki ya şu Ahmet İnci denen adam kimdi? Neden yanındaki polisler kimi zaman ona bakıyor gibi gözüküp ardından onu görmezden geliyordu? Ağlamaklı oldu bir an, soğuk oturma yerinde uzandı, boyu yetmiyordu. Bacakları oturma kısmını aşıyor, yere düşüyordu. Korkudan donan ellerini birbirine sürttü, biraz ısınır gibi olunca sağ elinin üzerine başını koydu ve yüzü parmaklıklara dönük bir şekilde uzandı. Gözlerini kapattı, uyku resmen gözkapaklarına bastırıyordu. Acaba annesiyle abisi gelmiş miydi? Bunu son düşüncesi oldu. Ansızın uyudu.

Güneşin doğup doğmadığı belirsizdi, sadece nezarethanenin soğuk, beyaz lambası. Bir polis memuru geldi, ''Kalk!'' diye seslendi, ''Çıkıyorsun!'' Ferit kolay toparlanamazdı, ancak iyi uyumuştu. Kendini dinç hissediyordu, yine de acısı vardı, kesiklerin kimisi kanıyordu, kendisine giydirilmiş olan kıyafete kan bulaşmıştı bir miktar. Ayağa kalktı ve çıkışa ilerlerdi.

Ferit ile polis memuru ilerliyordu. Bu polis memuru da kim diye düşündü Ferit, bir an hep burada kalacakmış gibi hissetmişti, çıkacağını kabullenememişti. Tanıdık birkaç yüz arıyordu, Tahsin'e baktı, Yusuf'u aradı, belki annesiyle abisi dışarıda bekliyordu. Onları özlemişti. Onları hiç hissetmiyordu şimdiye kadar. Başına gelenler boyunca hiçbirinin desteğini görmemişti.

''Bakın buraya!'' Tahsin'di seslenen, ''Çıkıyor mu bu?''

''Evet amirim, işlemleri tamamladıktan sonra salacağız.''

''Öyle mi?'' Tahsin birkaç saniye Ferit'e baktı. ''Senin bu işle öyle ya da böyle bir bağlantın olduğunu biliyorum Ferit. Ama ya kendin ayağıma geleceksin ya da ben seni içeriye tıkacağım, belki de itiraf etmediğin için müebbet yersin, he?'' Tahsin bu ufak uyarıdan sonra arkasını dönüp gitmişti. Ferit, ''Müebbet'' kelimesini düşündü. Gerçekten de müebbet yiyebilir miydi? Onca cinayet işleyen adamın müebbet değil de bir 20-30 yıl yediğini biliyordu ama müebbet? Sonra bunun üzerine düşündüğü için kendine kızdı.

İşlemleri artık tamamlanmıştı. Ferit karakolun bahçesindeydi, dışarıdaydı. Güneş hafifçe gözükmesine rağmen ona eşlik eden sert bir rüzgar vardı. Ahmet İnci falan etrafta yoktu. Hepsinin bir hayal olduğunu düşündü. Halil'in ölümünden beri yaklaşık 1,5 gün geçmişti. Bir an için annesiyle abisini aradı gözleri, belki de gelmişlerdir diye düşündü, belki de gitmişlerdir diye geçirdi içinden. Kendini rahatlatmaya çalıştı, şimdi eve gidip rahatlayabilirdi belki de.

Kanıt OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin