(AHMET) (AHMET, FERİT'İ HAVAALANINA BIRAKTIKTAN SONRA)
Ferit'i havaalanına bıraktıktan sonra, biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı. Durumum pek iyi değildi. Sonuçta ölümden dönmüştüm, hatta ölüp dirilmiştim. Bu inanılmazdı, hatta bu başıma gelenlerin nasıl olduğunu bir türlü çözemiyordum, her şey bir rüya gibiydi. Aslında herkesin hayal ettiği bir şeyi yaşıyordum ben. Bu yaptığım aslında çok büyük bir günahtı. Ama yaşayanları gördükçe yaşamayı özledim, bunu yapmak zorundaydım, başka çarem yoktu. İntikam aldıktan sonra ruhum yok olup gidecekti, daha doğrusu adalet sağlandıktan sonra. Ama benim gelme amacım sadece adalet değildi ki.
Ferit'e söylemedim ama çantalardan biraz fazla para aldım, sonra da onun parası farklı banka hesaplarına dağıttım. Şifresini de ben dahil, kimse bilmiyor Ferit'ten başka. Bana güvenmesini istedim, en azından bir problem olmasın diye. Bir de paraları neden dağıttımız konusunda bana kızdı, ama eğer dağıtmasaydık problem ortaya çıkacak ve polis paranın peşine düşecekti.
O kanlı parayı alması aslında pek de etik değil, ancak başka çaresi de yok gibi görünüyordu. Gerçi her zaman bir çare vardır ya. Ben kendime baksam diyorum bu çare konusunda, ama ben ölmüştüm ve geri dönme gibi bir şansım olmadığını aslında biliyordum, daha doğrusu bilmiyormuşum ama geri dönmeye cesaret ettim ve döndüm. O böyle yapmadı ki... O kaçmayı tercih etti. Evet, başına çok kötü şeyler geldi, ama ben Ferit'in şu anda doğru bir şey yaptığını düşünmüyorum, belki de onu ihbar etmem falan bile gerekebilir. Ancak o bana hayatımı veren adam en azından böyle bir durum da var. Bu yüzden üç maymunu ve hatta görünmezi oynamak için buralardan gideceğim. Bu ülkede kalmaya karar vermek belki tehlikeli, ama annemin hep anlattığı o hayali gerçekleştirmek istiyorum.
Babam Karadenizli, annem ise Antalya'lıydı. Ben onları doğrudan tanıyamadım tabii, annemin tuttuğu günlükten, bir de yetimhanedeki kadının bana anlattıklarından onu tanıyordum. Bir gün yetimhanedeki çocuklardan biri, bizimle ilgilenen ablalardan biri olan Ayşe'nin, çocukları mutlu etmek için, hiç anne veya babasını tanımayan kişilere onlar hakkında bilgisi varmış gibi davrandığını söyledi. Buna inanmadım tabii. Hala da inanmıyorum. Çünkü inanmak istemiyorum, Ayşe Abla bana yalan söylemiş olabilir ve hatta birkaç sayfadan okuduğu ve benim sonradan okumayı öğrenip okuyarak kontrol ettiğim günlük parçaları onun tarafından uydurulmuş yazılarla dolu olabilir. Ama ben annemin bir uyduruk olsa dahi o kağıtlarda yaşadığının hayalini gerçeğe çevirmeliyim.
Onun hayalini anlatıyordu günlük. 1985 yılından bir gündü, hangi gün olduğunu hatırlamıyorum ama annem bana hamileyken babamla beraber Akdeniz'i gezmeye karar vermişler, ancak Antalya'da soyulmuşlar. Daha doğrusu otelde kalmışlar ama burası pek tekin bir otel değilmiş, hatta otelci onları uyarmış bile. Ancak onlar bir anlık dalgınlıkla kaptırmışlar her şeyi. Ne yazık ki.
İşte o günden bir anıydı bu. Günlükteki hayali ise tekne satın alıp yaz aylarında denizin ortasına açılmaktı. Bu süper olabilirdi. Ben bu hayali gerçekleştirmek için gidiyorum işte. Evi de satlığa çıkardım zaten, komşuyla da anlaştım, beni gördüğünü kimseye söylemeyecek. Zaten söylese bile kimse inanmaz, Ferit'in güvende olması için saklanmalıyım. Benim ortaya çıkmamla Tahsin üzerinden onun da bu işlere bulaştığını düşünebilirler.
BİRKAÇ GÜN SONRA
Her şey tamamlandı, evi ilk önce komşunun üzerine yaptım sonra da sattım. Komşumun adı Necla'ydı. Kadın benden 20 yaş civarında büyüktü ve benden hoşlanıyordu biraz da. Nereye gittiğimi söylediğimde de gelmek istedi. Bekar bir kadın şimdiye kadar hiç evlenmemiş, benim peşime düşmeye çalışıyor. Daha doğrusu başka ilişkileri de var, biraz tekinsiz biri. Takıldığı mekanlar da bana göre değil. Ben çıkıyorum yola.
Arabaya atladım, aslında arabayı da satmayı düşünüyorum. Bir an önce Antalya'ya gidip o hayali gerçekleştireceğim. Giderken bir öksürük krizi tuttu, bir ara da bayıldım. Allah'tan durmuştum yolun kenarında. Bir polis de yanıma geldi. Benim yüzümü görünce korktu, kaçacaktı neredeyse. Bembeyaz bir suratım olduğu için insanların bazıları korkuyor benden. Sonra yola devam ettim.
Bütün Ege bölgesini gezip Akdeniz'e ulaştım. Ege şehirlerinin her birine uğradım. Ferit gideli 10 gün oldu, ben de Antalya'ya yerleştiğimden beri. Ferit'ten hiç ses yok. Neden bana ulaşmadı anlamadım, en azından bir hukukumuz olduğunu düşünmüştüm. O da bana karşı biraz sevgi dolu gibi gelmişti, beni abisi gibi görmüştü herhalde. Ben de onu kardeşim gibi görmedim değil.
Çok güzel bir yere yerleştim. Manzarası belki sıradan ama benim için harikulade. Öldükten sonra geriye dönmek çok güzel, biraz da hasta olmasam keşke. Bir balıkçı kulübesine yerleştim. Burası inanılmaz bir yer, iki yükseltinin arasına kurulmuş bir liman gibi adeta. Dış dünyaya kapanmış buranın insanları, tek yemek balık ama onun da yüzlerce çeşidi var. Benim şikayet etme hakkım yok. Biraz öksürüğüm fazla sadece, nefes almakta zor ama sorun yok. Yaşayıp gideceğim işte.
Kulübem çok minik ve çok sıcak. Boyumun yettiği kadar bir yatak var, şömine görüntüsü bile verdim alt tarafa. Bir camı var, diğer tarafları tahta ve kiremitlerle kaplı. Burada yıllardır çalışan Raşit Amca var. Onunla beraber balık tutuyoruz, sonra mangal partisi verip hep beraber yiyoruz. Onun da karısı ölmüş, aslında Antalya'nın merkezinde yaşıyormuş biraz da paralı biriymiş. Zaten eşi öldükten sonra gelmiş buraya. Bir de oğlu var, onun adı da Umut. İsmi benim için gerçekten anlamlı. Umut etmenin ne kadar büyük bir nimet olduğunu anladım. Bu harika.
Deniz o kadar güzeldi ki. O iki yükselti, ağaçlıklarla kaplı ve çimenleri de aşağıya sarkıyor. Deniz de kimi zaman hırçın kimi zaman da aşırı sakin ve rüzgar hiçbir zaman rahatsız edici bir soğuklukta esmiyor. Her şey hayalimdeki gibi, hatta bu kadarını hayal etmemiştim. Tekneyi de satın aldıktan sonra iyice işleri ilerlettim. Çok güzel oldu, teknenin ismini Masum Ay koydum. Raşit Amca bunu çok komik buldu, bence de komik ama böyle koymamın sebebi hem masum olmamdı, hem de Ay'ın geceleri o iki yükselti arasına geçip denize düşerek evimi aydınlatmasıydı. Bazı geceler o ayın ışığı yüzünden uyuyamıyordum o kadar harika bir parıltıya sahipti.
3 AY SONRA
Ferit'ten hala bir haber yok. Amerika'ya gittiğine eminim en azından, ama bir haber olsaydı keşke. Telefon aldıktan sonra bana dönecekti, numaramı falan kaybetmiş olabilir. Acaba sosyal medyadan falan mı ulaşmaya çalışsaydım ona. Ama buraya geldiğimden beri doğal bir yaşantıdayım. Buna rağmen öksürüğüm ve ağrılarım devam ediyor. İlaç kullanıyorum, görüntüm de oldukça beyazladı. Morluklarım daha koyu bir hal aldı. Doktora gittim, iyi olduğumu söyledi, hatta cildiyeye gönderdi beni, sorunun ciltte olduğunu ve psikolojik olarak bu hastalıkları yaşadığımı söyledi.
Mutluydum artık. Tahsin'i de geride bırakmıştım. İstanbul geride kaldı artık, oranın varlığını bile unuttum artık. Hatta o tepedeki ay, deniz ve Masum Ay bana her şeyi unutturdu. Sanki dünya bu limandan ibaretti, aynı Avrupalılar gibi düşünüyordum, Orta Çağ Avrupalıları dermiş ya dünya düz ve onun en sonuna giderseniz aşağıya düşersiniz diye. Tabii böyle diyen yok da böyle bir inanış varmış. Bende öyleyim artık. Bunu Raşit Amca ile oğlu Ümit'e de anlattım. Güldüler ve bana katıldılar.
Günlük rutinim ise şöyleydi: İlk önce erken kalkıyorum, zaten deniz varken insan sürekli onu izlemek istiyor. Sonra küçük bir kahvaltı yapıp ilaçlarımı alıyorum. Sonra sohbet muhabet edip açılıyoruz Masum Ay'la. Ardından tuttuğumuz balıklardan bir kısmını kendimize bir kısmını da satmak üzere ayırıyoruz. Sonra limandaki diğer kulübelerle oyunlar oynuyoruz. Bazen Raşit Amca ve Ümit'le saatlerce sohbet ediyoruz. Sonra yatıyor herkes. Bir eksiğim yok...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanıt Oyunları
Misterio / Suspenso2022 WATTYS ÖDÜLLÜ POLİSİYE ROMAN... Bir lise öğrencisi, işlediği cinayetin bedelini ödemeye hazırdır. Ancak öldürülmüş bir polis memuruyla yolu kesişir ve büyük bir katliam oyununun içine düşer. Ölü memurun intikam oyunları ile tehditler arasında s...