İnsanın en çaresiz olduğu an bir şeyleri kaybetmeye yakın olduğu anlardır derler.
Konu ne olursa olsun dünyanın en acımasız gerçeği bu. Bir futbolcu son dakikalara girerken kaybettiklerini bilir, bir anne ultrason görüntüsüne çaresizce bakan doktoru gördüğünde kaybettiğini bilir; bir evlat, annesi ya da babası onu unuttuğunda kaybettiğini bilir.
Fakat hastane koridorundaki bekleme kısmında oturan Jungkook henüz hiçbir şey bilmiyordu.
Bitkindi. Gözleri kıpkırmızıydı, yanaklarına düşen yaşları tutamıyordu. Elleri titriyordu. Ayakta duramadığı için burada oturuyordu. Ayaklarını hissetmiyordu. Yaşadığı korkunun tarifi yoktu.
Namjoon ve Yoongi ara sıra onu kontrol ederek nasıl olduğunu anlamaya çalışıyorlardı ancak sorulan hiçbir soruya cevap veremiyordu. Aklında yalnızca tek bir şey vardı. Bir isim. Bir oğlan. Sevgilisi. Canından çok sevdiği çocuk. Taehyung.
İçeride ne olduğunu bilmiyordu. Herhangi bir kişi çıkıp bilgilendirme yapmıyordu ve geçen her dakika Jungkook sabrının sınırına yaklaşıyordu. Herkes gibi o da merak içindeydi.
Taehyung ne yapmıştı? Şu an ne yapılıyordu? İyileşecek miydi?
Jungkook yavaşça gözlerini kapattı. Her saniye onu görüyordu. Kesik nefesleri, ter içinde kalmış bedeni ve seni seviyorum dedikten hemen sonra kucağına yığılması... Korkuyordu. Hayatında ilk defa gerçekten kaybetmek istemediği birisinin ondan gitmesi korkusunu yaşıyordu.
Annesi evi terk ederken, ebeveynleri boşanırken ya da babası önemli bir ameliyat geçirirken bile böyle hissetmemişti. Gerçekten de sınırdaydı.
"Jungkook?"
Bakışlarını yanına oturan Jimin'e çevirdi. O da ağlıyordu. Biliyordu çünkü ne yaptığını. Tahmin etmesi zor bir şey değildi zaten. En acı verici kısım da bunu sindirmekti.
Jimin kollarını onun bedenine sardı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Jungkook herhangi bir tepki vermedi. Artık elinden hiçbir şey gelmiyormuş gibi hissediyordu. Öyleydi de zaten. Çabalayacağı bir şey kalmamıştı. Her şey ellerinden kayıp gitmişti.
"Ne yapacağız?" dedi Jimin onun konuşmayacağını fark edince. "Korkuyorum Jungkook. Ona bir şey olmasın. Neden yaptı ki bunu?"
İşte asıl soru. Neden?
Hiç mi düşünmemişti ardında bırakacağı şeyleri? Bu kararı ne zaman almıştı mesela? Uzun zamandır düşünüyor muydu yoksa sonunda canına tak ettiği için ani bir karar mıydı?
Arkadaşlarını ya da Jungkook'u düşünmüş müydü?
Düşünseydi böyle yapmazdı ki?
Jimin herhangi bir cevap alamayacağını fark edince bakışlarını ayakta duran Seokjin'e çevirdi ve kafasını iki yana salladı. Taehyung'un yanı sıra Jungkook'u da toparlamaları gerekiyordu. İkisi de oldukça yıpranmıştı artık. Bu yaşta iki gencin taşıyamayacağı yükler binmişti omuzlarına.
Seokjin yanında duran Yoongi'nin omzuna dokunarak ilgisini çekti. Jungkook ne zaman sınıra dayansa Yoongi yanında oluyordu. Taehyung ile yaşadıkları kısa çaplı ayrılık döneminde de o vardı. Toparlamasına o yardımcı olmuştu. Daha iyi anlıyordu sanki hislerini.
Yoongi ağır adımlarla arkadaşının önüne geldikten sonra yere, dizlerinin üzerine çöktü. Ellerini de karşısındaki bedenin dizlerine yaslamıştı samimiyetle. Jungkook ona bakmaktan kaçındı.
"Biz hep yanında olacağız. Yardım edeceğiz Taehyung'a. Bizimle beraber toparlanır, eminim. Hepimiz birbirimize değer veriyoruz."
Jungkook'la göz göze geldiler. Hastaneye geldiklerinden beri ağzını bıçak açmayan çocuk alaylı bir ifadeyle sırıttı. Yoongi yutkundu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
class b ✓
FanfictionHerkesin zorba diye tanıdığı Jeon Jungkook yalnızca sevgilisine karşı hassas davranan bir aşıktı. - Taekook ve diğer Kore idollerini içerir.